Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kimine göre ise, en iyisi, müzakere sürecine bir "ara" vermeli. Örneğin 1 yıl, hatta 2 yıl gibi...İşte, AB Komisyonu'nun geçen ay aldığı tavsiye kararından sonra şimdi ortaya atılan yeni fikirler ve öneriler bunlar...Komisyon'un 8 müzakere başlığını "beklemeye alma" tavsiyesi, Türkiye'yi ne kadar rahatsız etti ise, yukarıda özetlediğimiz yeni önerilerin sahipleri olan Kıbrıs Rumlarını, Yunanlıları, Fransızları, Almanları, Avusturyalıları da bir o kadar düş kırıklığına uğrattı. Onlar limanlarını Rumlara açmayacağını bildiren Türkiye'yi daha sert biçimde "cezalandırmak" istiyorlar.Papadopulos yönetiminin bu "limanlar meselesi"ne -ekonomik ve siyasal çıkarları nedeniyle- dört elle sarılıp AB kanalıyla Türkiye üzerinde baskı yapmaya çalışmasına şaşmamak lazım. Ancak esas şaşırtıcı olan husus, bazı AB üyelerinin ve özellikle Birliğin "büyükleri" sayılan Fransa ve Almanya'nın, Kıbrıs Rumlarının peşinden gitmesidir. Hem de Türkiye'yi bile bile karşılarına alarak... Kimine göre askıya alınacak müzakere başlıklarının sayısı 8'in üstünde olmalı. Örneğin 10 gibi... Kimine göre de, Türkiye'nin limanlarını Kıbrıs Rumlarına açması için mutlaka bir mühlet vermeli. Örneğin 18 ay gibi... Bu akşam Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ile Şansölye Angela Merkel buluştukları zaman, önümüzdeki hafta AB konseyinde izleyecekleri ortak politikayı belirleyecekler. Anlaşılan önerecekleri şey de, Türkiye'ye limanları açması için bir buçuk yıllık bir süre vermek... Peki, bu, AB için o kadar "hayati" bir mesele mi ki, koca Almanya ve Fransa, "dost ve müttefik" Türkiye'ye karşı "ültimatomlu bir yaptırım" uygulamayı düşünüyor?Gerek Komisyon yetkililerinden gerek üye ülkelerin diplomatlarından duyduğumuz argüman şu: "Türkiye, Ek Protokol gereği, limanları açma taahhüdünde bulundu. Şimdi 2006'nın sonunda bu yükümlülüğü yerine getirmek zorunda... Oysa Ankara bu sözünü yerine getirmeyeceğini beyan ediyor. AB, prensipleri ve kuralları konusunda çok duyarlıdır. Dolayısıyla limanlar konusunda da Türkiye'ye karşı bir tavır koymak durumundadır"...AB böyle "hukuki" bir gerekçeyle, Papadopulos'un limanlar davasının savunuculuğunu yapıyor. Ama örneğin "ceza"nın daha da ağır olmasını isteyen Fransa, Almanya ve yandaşları, gerçekten "limanlar davası"na gönül verdikleri ve Papadopulos'a bir "vefa borcu" duydukları için mi Türkiye'ye düşünülenden de daha ağır bir ceza verilmesini istiyorlar? Prensip meselesi imiş! Buna inanmak için saf olmak lazım. Açıkçası limanlar işi, bahane. Papadopulos ustaca mevcut ortamdan yararlanıp bu ülkeleri devreye sokabiliyor. Buna karşılık Fransa ve Almanya gibi temelde Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olan ülkeler de sinsice Papadopulos'u bir araç olarak kullanıyor.Eğer bu limanlar işi olmasaydı, aynı ülkeler başka gerekçeleri öne sürerek müzakere sürecini aksatmaya veya tıkamaya kalkışırlardı. Kıbrıs onlara adeta gümüş tabakta bir fırsat sundu! Yoksa Almanların veya Fransızların Kıbrıs meselesiyle de fazla ilgilendikleri yok.Onların derdi başka: Kimine göre Türkiye "Avrupa'da değil", kimine göre de "Türkiye Avrupalı" değil. Coğrafyası, tarihi, dini, kültürü farklı. Ayrıca nüfusu çok kalabalık. Göç tehlikesi büyük... Vesaire...Merkel'in, Sarkozy'nin ve benzerlerinin ille Türkiye'ye farklı, özel bir statü verilmesini ve şimdi müzakerelerin formatının değiştirilmesini istemeleri esas bu nedenlerden kaynaklanıyor. Yoksa limanlar "bahane"sinden değil... skohen@milliyet.com.tr Birbirlerini kullanıyorlar