Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İspanya’nın şirin ve sakin kentlerinden Valencia, geçen hafta gösterilere ve çatışmalara sahne oldu. Tarihi Valencia Üniversitesi’nin öğrencileri sokaklara döküldü, ardından halkın çeşitli kesimleri “Valencia Baharı” adı verilen bu harekete katıldı. Sonunda polis güç kullanınca arbede çıktı...
Öğrencilerin kentin merkezine yürümelerinin nedeni, hükümetin mali krize karşı uygulamaya koyduğu kemer sıkma politikası çerçevesinde, eğitim alanında da harcamaları iyice kısıtlamasıdır. Bu nedenle üniversite ve diğer birçok okul, susuz, kalorifersiz, hatta elektriksiz kaldı. Öğrenciler sınıfa girmeyecek ve çalışmayacak hale düştü.
Olayın tabii dramatik tarafı, gösterilerin ikinci gününde öğrencilerle güvenlik güçlerinin karşı karşıya kalması ve çatışmaların öfke ve gerginliği daha da artırmasıdır.
Valencia gibi sakin bir kentte çıkan bu olaylar, İspanya’da -ve diğer birçok Avrupa ülkesinde- “mali deprem”in yol açtığı “sosyal ve siyasal artçı sarsıntıları”nın son örneklerinden birini oluşturuyor.
Benzer -hatta daha ciddi- “patlamalar” son günlerde Atina’dan Roma’ya kadar birçok Avrupa kentinde görüldü. Ne yazık ki, mali ve ekonomik kriz tırmandıkça, bunun toplumsal ve siyasal etkileri de giderek daha çok hissedilecek...
* * *
Mali kriz nasıl bir “domino etkisi” yapıyor ve peş peşe birçok ülkenin ekonomisini sarsıyorsa, sosyal ve siyasal alanda da benzer sarsıntılar yaratıyor. Hükümetin almak zorunda kaldığı önlemlerden etkilenen öğrenciler, memurlar, emekliler, işçiler, işsizler -kısacası toplumun çeşitli kesimleri- umutsuzluk içinde sokaklara dökülüyor. Bu zaman zaman göstericilerin sorumsuzca arabalara, dükkânlara saldırılarına, güvenlik güçlerinin de protestoculara karşı amansızca müdahalelerine yol açıyor. Son olarak Atina’da bunun trajik sahneleri yaşandı.
Mali deprem birçok ülkede başbakanların istifasına, hükümetlerin düşmesine yol açtı. Yunanistan ve İtalya’da olduğu gibi.
Mali krizin diğer bir sonucu da, Avrupa’da “aşırı cereyanlar”ı körüklemesidir. Radikal milliyetçilik, ırkçılık, din ve yabancı düşmanlığı gibi...
Aslında Almanya, Fransa gibi ülkelerde zaten bir süredir böyle bir “aşırılık” ortamı mevcut. Ekonomik kriz, bu ortamı büsbütün kızıştırdı. Sıkıntı çeken, işsiz kalan kriz mağdurları, kolaylıkla yabancıları, azınlıkları ve “öteki” diye gördükleri kişileri bir “günah keçisi” haline getiriyorlar. Bu yüzden saldırılar, şiddet eylemleri oluyor, nefret dalgası yayılıyor...
Bütün bu “artçı sarsıntılar”ın kaygı verici bir yanı da, Avrupa gibi demokrasi beşiği sayılan bir coğrafyada, insan hak ve özgürlüklerinin, hatta adaletin yara almasıdır.
Evet, son zamanlarda birçok Avrupa ülkesinde “Avrupa değerleri”nin zedelenmekte olduğunu görüyoruz. Alman Şansölyesi Merkel’in geçen hafta neo-Nazilerin cinayetleri konusunda özür dileme meziyetini gösterdiği konuşmasını da bunun bir itirafı ve feryadı olarak sayabiliriz...

DMC’ye veda!
Bundan 19 yıl önce Babıali’den İkitelli’ye taşındığımız zaman, açıkçası birçoğumuz bu değişikliği yadırgamıştık. Gerçi yeni binamız geniş ve konforluydu, trafik durumu da çok daha rahattı. Ama “bizim yokuş”ta halk ile iç içe olduğumuz, harekete ve gürültüye de alıştığımız için, sonradan Doğan Medya Center (DMC) adı verilen bu mekânda, kendimizi biraz da izole hissediyorduk. Ta ki etrafımızda da binalar yükselmeye ve Tem yolu da kent içi sokaklar kadar hareketlenmeye başlayıncaya kadar...
Şimdi, Milliyet ve Vatan’ın sahip değişikliğinden sonra, tekrar şehre dönüyoruz. Yeni binamız Çağlayan’da...
Günlerdir kitaplarımızı, dosyalarımızı, eşyalarımızı topluyoruz.
Bunları kolilere yerleştirirken, anılarımız bir film şeridi gibi gözlerimizin önünden geçiyor. Bu yıllar boyunca neler gördük ve yaşadık, neler yazdık ve paylaştık...
Bu benim Milliyet’te, üçüncü “nakli mekân”ım! Çağaloğlu’nda Molla Fenari Sokak’ta başladık, Nuruosmaniye’de devam ettik, oradan Mahmutbey’e geçtik... Ve işte şimdi Çağlayan’dayız...
Hepimize hayırlı uğurlu olsun!