Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Mısır’ın önünde iki kritik gün var: Biri bugün, cuma... Diğeri ise 8 Kasım Pazartesi...
Tahrir meydanında “ikinci dalga” gösteriler geçen cuma başlamıştı. Mısır devriminin ikinci aşamasını oluşturan bu gösteriler, askeri yönetimin yaptığı bazı jestlere rağmen yatışmadı. Aksine, protestocular ülke çapında eylemlerini sürdürüyor.
Bugün cuma ve genelde Mısır’da -ve Arap dünyasında- özellikle cami çıkışında gösterilerin kanlı çatışmalara dönüştüğü çok sık görülen bir olay...
Devam eden bu gerginlik ortamında, parlamento seçimlerinin ilk aşaması, daha önce kararlaştırıldığı gibi, önümüzdeki pazartesi yapılıp yapılmayacağı belli değil. Bazı muhalefet grupları (liberal Wafd partisi gibi) bunun ertelenmesini istiyor; bazısı da (özellikle Müslüman Kardeşler’in siyasi kanadı olan Özgürlük ve Adalet Partisi) seçimlerin zamanında yapılmasında ısrar ediyor.
Askeri yönetim de bu ikinci görüşte. Ama yeter ki gösteriler, taşkınlıklar dinsin ve halk sandık başına rahatça gidebilsin...

Halk ne istiyor?
Aslında Mareşal Hüseyin Tantawi’nin başında bulunduğu Yüksek Askeri Konsey, Tahrir meydanında toplananları yatıştırmak için bazı jestler yaptı: Örneğin sivil hükümetin istifasını kabul etti. Son olaylarda güvenlik güçlerinin göstericilere ateş açması sonucunda kayıplara sebebiyet verildiği için halktan özür diledi. Mareşal Tantawi geniş tabanlı yeni bir hükümet kurulacağını, ayrıca Yüksek Askeri Konsey’in iktidarı devredeceği Başbakanlık seçimleri tarihinin de daha öne çekilerek önümüzdeki haziranda yapılacağını açıkladı...
Ne var ki, bu jestlerin ve vaatlerin hiçbiri Tahrir meydanında toplananları tatmin etmedi.
Mısır halkının oldukça geniş bir kesiminin istek ve beklentilerini duyuran bu “sokak hareketi”nin amacı, geçen ocak ayında başlayan ve Mübarek rejiminin devrilmesiyle sonuçlanan “devrimin tamamlanması”, yani askerin kışlasına dönmesi ve demokratik bir rejimin kurulmasıdır.
Tantawi’nin sivil kabineyi değiştirmesi veya başkanlık seçimlerini daha erken bir tarihe alması, bu kitlelere yeterli görünmüyor.
Onlar Mareşal dahil, Askeri Konsey’in tamamen çekilmesini ve ordunun siyaset üzerindeki kontrolünü (veya vesayetini) kaldırmasını şart koşuyor.
Aslında askeri yönetimin planladığı “demokrasiye geçiş” gene askeri denetim altında gerçekleşecek. Yeni anayasanın hazırlanmasında konseyin koyduğu parametreler uygulanacak. Devlet yönetiminde askerin gene geniş yetkileri olacak ve siviller de buna uyacak.
İşte muhalifler bütün bunlara itiraz ediyorlar ve “katıksız bir demokrasi” istiyorlar. Buna ilaveten bu sürecin çok hızlı yürütülmesini (en geç önümüzdeki yıl tamamlanmasını) arzu ediyorlar...

Asker ne planlıyor?
Sokaklara dökülen yüz binlerce Mısırlının bu talepleri, orduyu bir açmazla karşı karşıya getiriyor.
Yüksek Askeri Konsey’in bu şartları yerine getirmesi, bir nevi intihar etmesi demektir. Oysa Tantawi Mübarek’in devrilmesinden sonra yönetimi ele aldığı zaman, “kontrol altında bir demokrasiye geçiş süreci” öngörmüştü. Askerin endişesi, aksi halde ülkede anarşinin hüküm süreceği ve bu ortamdan “aşırı uçlar”ın (İslamcıların) yararlanacağıdır. Bu nedenle dizginleri tamamen koyvermeye razı değiller...
Tabii bu arada ordunun yıllardan beri devlet içinde güçlü bir yer aldığını, ekonomi sektöründe geniş bir pay sahibi olduğunu ve dolayısıyla çıkarlarından feragat etmek istemediğini de unutmamalı.
Ama Mısır’daki halk hareketiyle ortaya çıkan yeni gerçekler, artık statükoyu iyice zorluyor.
Asker, bunun kaçınılmaz bir süreç olduğunu anlamak durumunda.
Sokaklara dökülenler de, sivilleşme ve demokratikleşme sürecinin başarıya ulaşması için zamana ve sabıra ihtiyaç olduğunu bilmelidir.