Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sami Kohen


DENKTAŞ ve Klerides arasında Lefkoşa'da "ara bölge"de başlayan "ara toplantı"lar, yeni Kıbrıs müzakere sürecinin hızını korumayı amaçlıyor. Görüşmelerin sponsorluğunu veya ev sahipliğini yapan BM yetkilileri, böylece New York zirvesinden Montreux randevusuna daha yumuşak bir geçiş yapılacağını umuyorlar.
Lefkoşa'daki görüşmelerin özü, o kadar önemli değil. Bu toplantılarda daha çok "insancıl sorunlar" ele alınıyor. Artık çoktan kapatılması gereken "kayıp kişiler" dosyası gibi...
Ancak "tali meseleler"i konuşmak için de olsa iki liderin, bunca zaman sonra Lefkoşa'da bir araya gelmesi, anlamlı bir gelişme. Adada, birbirlerinden birkaç yüz metre mesafedeki bir noktada buluşmak varken, sözde "gözden ırak, sakin diplomasi" için New York veya Montreux gibi binlerce kilometre uzaklara gitmenin gereksizliği açıkça ortaya çıkmıyor mu?..
* * *
ŞU anda konu, yakın bir yer varken, neden uzaklara gidildiği değil tabii. Türkiye ve KKTC açısından mesele şudur: Gitmeli mi, gitmemeli mi?
Açıkçası, Denktaş'ın gönlü Montreux'ye gitmeğe razı değil. Onun görüşüne göre, AB'nin Güney Kıbrıs'la müzakere sürecini başlatma kararına karşı gösterilecek en etkin tepki, görüşmelere katılmamaktır. Bu tavır, AB'yi düşünmeye sevkeder. Eğer AB kararını değiştirirse, Montreux'ye (veya neresi ise) gidilir, aksi halde görüşmeler tamamen kesilir ve KKTC, Türkiye ile bütünleşme yoluna girer...
Denktaş'ın - ve onun gibi düşünenlerin - Montreux'ye gitmeme lehinde bazı haklı gerekçeleri olduğu muhakkak. Özellikle AB Komisyonunun, tam Kıbrıs müzakere sürecinin başladığı sırada, Klerides yönetimi ile üyelik görüşmelerine yeşil ışık yakması, Türk tarafının Rumlara olduğu kadar, uluslararası camiaya karşı güvenini büsbütün sarsmıştır. Kıbrıs Türk liderliği bu koşullar altında zirve toplantılarının yapılmasında bir yarar olmadığını ve dolayısıyla bu ayrıma son vermek zamanının geldiğini savunuyor.
Aslında Denktaş, New York'a da gitmek konusunda pek hevesli değildi. Çok yetenekli bir müzakereci olmakla beraber, KKTC Başkanı açıkçası bu tür egzersizlere artık bulaşmak istemiyor. Nitekim başta (daha önce de yaptığı gibi) "gitmem" dedi, ama sonradan Ankara'nın da telkini ile New York'un yolunu tuttu...
* * *
BİZ bu sütunda, New York'a gitmemezlik etmesinin sakıncalarını belirtmiştik. Şimdi de Montreux'ye gitmemesinin yarardan çok zarar getireceğini düşünüyoruz.
Bunun argümanlarını şöyle özetleyebiliriz:
* Eğer görüşmeleri kesme kararı, AB Komisyonu'nun kararı ile ilgili ise, (yani amaç AB'ye tepki göstermekse) Lefkoşa'daki "ara toplantılar"a da katılmamak gerekirdi. O halde Lefkoşa'daki "ara bölge"ye neden gidiliyor?..
* Montreux'ye gitmemenin esas amacı, AB'yi Klerides yönetimine üyelik konusundaki kararından vazgeçirmekse, Topluluğun bu "tehdit" karşısında pes edip kararını geri alacağını sanmak saflık olur.
"Montreux'ye gitmemek", Türk tarafının AB'yi dize getirecek bir "lövye"si olmaktan uzaktır...
* Aksine, Denktaş'ın bu hareketi, Türkiye üzerindeki dış baskıları artıracak, AB'nin tavrı da büsbütün olumsuz olacaktır.
Bazı AB üyeleri, bunu Türkiye'nin başvurusunu askıya almak için ek bir gerekçe olarak kullanacak, yani Ankara'nın AB nezdindeki girişimleri yeni güçlüklerle karşılaşacaktır...
* Yunan - Rum tarafı, Denktaş'ın "görüşmelerden kaçması"nı propaganda aracı olarak kullanacak ve AB'yi - ABD'yi de - etkilemeye çalışacaktır. Sonuç olarak AB'de, "Türkler nasıl olsa bu işin içinde yok, ne yapalım Kıbrıs Cumhuriyeti ile süreci başlatmak durumundayız" görüşü hakim olabilir. Bunun da sonucu, AB içinde bir değil, iki "Elen unsuru"nun yer alması olur...
* Eğer Türk tarafı, umutsuzluk ve infial duyguları ile, "ne Kıbrıs'ta çözüm, ne AB ortaklığı" diyerek, "en iyisi KKTC'nin Türkiye ile bütünleşmesi ve Türkiye'nin dış politikasına yepyeni bir yön vermesidir" diye düşünülüyorsa, elbet Denktaş'ın Montreux'ye gitmesine gerek yok. Diğer bir deyişle, Ankara - Kıbrıs ve AB konusunda radikal bir tutum değişikliği peşinde değilse "Montreux'ye gitme" işini, ince diplomasi ile ele almak zorundadır...
* * *
KUŞKUSUZ bu, AB'nin son sergilediği tavıra karşı çıkılmaması, Klerides'in Türk tarafının özellikle egemenlik konusundaki görüşlerine itirazları karşısında geri adım atılması anlamına gelmez.
Türk tarafının gerek Kıbrıs sorununda, gerekse AB'nin son tutumu üzerinde söyleyecek çok şeyi vardır. Montreux bunun için iyi bir platform oluşturabilir. Denktaş, dün "Sabah" yazarı Hasan Cemal'e şöyle dedi: "İlle de gidilecekse, eşitlik, egemenlik, iki kesimlilik ve garantiler konusunda çözüm için temel ilkelerimiz bunlar diyelim. Bunlara varsanız görüşelim, yoksanız hadi eyvallah deyip çıkıp gelelim".
Bunu demek için dahi, Montreux'ye gitmeye değmez mi?..


Yazara Email S.Kohen@milliyet.com.tr