Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       RUSYA'da iki hafta önce ekonomik krizin ilk işaretleri gelmeye başladığında, bazı Türk yetkililer - ve bazı Türk işadamları - "evvel Allah bize bir şey olmaz" edası ile, bunun Türkiye'yi pek etkilemeyeceğini öne sürüyorlardı.
       Bu beyanlar bize Çernobil felaketinden sonra Karadeniz'deki çay veya fındık tüccarlarının Türk ürünlerinin bundan zarar görmeyeceği veya "Nataşa" istilası sırasında bazı Türk erkeklerinin "AIDS bize dokunmaz" şeklindeki sözlerini anımsatıyordu...
       Her nedense kuzey komşumuzda olup bitenlerin Türkiye'ye hiç yansımayacağı gibi bir izlenim var bazılarımızda...
       Ne kadar yanlış.
       Rusya'daki ekonomik bunalımın özellikle İstanbul borsasını sarsan şok dalgaları karşısında şimdi Türk yetkililer - ve Türk işadamları - daha gerçekçi değerlendirmeler yapıyor ve bu olayın Türkiye'yi de çok olumsuz şekilde etkileyebileceğini kabul ediyor.
       Tabii ki paniğe gerek yok. Tabii ki Türkiye, Rusya'nın düştüğü duruma sürüklenecek değil.
       Ama Rusya'daki çöküşün etkisi ile Türkiye'de de "nahoş bir şeyler" olabileceğini düşünmek ve buna hazır olmak gerek...
       * * *
       RUSYA son yıllarda Türkiye'nin en büyük ekonomik partnerlerinden biri olmuştu. Hızla artan ticaretin dışında, Laleli'ye dinamizm katan bavul alışverişinin, Rusya'daki Türk yatırımlarının ve Rus turist akınının boyutları Türk ekonomisinde fevkalade önemli bir yer almaya başlamıştı.
       Rusya'daki sarsıntı herhalde uzunca bir süre, ikili ticari ve ekonomik ilişkilere yansıyacak, yani Türkiye bundan zarar görecektir. Ayrıca Rusya'daki olayın global etkileri, finans alanında, Türkiye'yi de vuracaktır. Büyük talihsizlik, ama ne yazık ki gerçek bu...
       Gelelim işin siyasal yönüne: Bir kere, Rusya son hükümet değişikliğine rağmen, belirsiz ve istikrarsız bir döneme giriyor. Yani Rusya'da her şey olabilir. (Moskova'da bazı gözlemciler bir halk ayaklanması gibi karamsar senaryolar bile çiziyor)...
       Rusya'nın böyle bir hale düşmesi, dünya için olduğu gibi Türkiye için de iyi değil. İlk bakışta bazıları, Rusya'nın artık dış konularla fazla ilgilenemeyeceği, örneğin Orta Asya ve boru hattı politikasında Türkiye için ciddi bir rakip olmaktan çıkacağı sonucuna varabilir. Ama bu da yanlış. Siyasal bunalım içindeki bir Rusya, başka yönden daha tehlikeli olur.
       Kaldı ki, Rusya kısa vadede muhtaç veya zayıf bir ülke olarak görünse de, daha uzun sürede toparlanmak için gerekli potansiyele sahiptir. Üstelik şimdiden görüldüğü gibi, ABD başta olmak üzere Batı onu bu halinden kurtarmakta yarar görmekte ve bu yönde ona aktif destek vermektedir.
       Gerçekten Rusya'nın bir an önce bu halinden kurtulması, Türkiye'nin de çakarınadır.

       ATİNA'daki Simitis - Klerides buluşması, Kıbrıs sorununda bilinen Yunan - Kıbrıs Rum pozisyonunu tekrarlayan bir şovdan ibaret oldu.
       Zaten daha farklı bir şey beklenemezdi. Örneğin S - 300'lerle ilgili yeni bir karar gibi...
       Zirveden sonra yapılan ortak açıklamada, füze konusu arka plana itildi ve Kıbrıs sorununun "özü" öne alındı. "Türk işgali"nden, BM kararlarından ve adadaki silahların azaltılmasından söz edildi. Görüşmelerin yeniden başlaması için uluslararası camiaya Türkiye üzerinde baskı yapması çağrısı yapıldı. Bu arada S - 300'ler konusunda ABD'nin ve AB'nin Rum tarafına yaptığı baskılar da kınandı...
       Atina'daki bu şovun bir hedefi, kuşkusuz uluslararası "tribünlere" seslenmek ve Yunan - Rum tezi lehinde bir hava oluşturmaktı. "İç tüketime yönelik" amacı ise, bir "birlik - beraberlik" görünümünü sergilemekti.
       Ancak bu gösterinin perde arkasında üzerinde durulan esas konunun S - 300'ler olduğu muhakkak. Önceki günkü yazımızda da belirttiğimiz gibi, Klerides "füze kartı"nı oynamaya kalkıştı, ama şimdi köşeye de sıkıştı. Bir çıkış yolu arıyor. Atina ise ona yardımcı olmaya çalışmakla beraber, alenen bu oyunda görünmek istemiyor. Yani açıkçası sorumluluğu - ve kararı - Klerides'e bırakıyor.
       Klerides'in S - 300'lerin adaya getirilmesini en az 6 ay daha erteleme eğiliminde olduğu yolundaki haberler doğru ise, herhalde kendisi bu kararı açıklamak için de acele etmeyecektir. Bunu belki Eylül sonlarında BM Genel Kurulu toplantısı (ve oradaki temaslar) sırasında yapmayı yeğleyecektir.
       O zamana kadar da zaten Kıbrıs konusunda önemli bir gelişme olacağa da benzemiyor...





Yazara E-Posta: s.kohen@milliyet.com.tr