Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İSTANBUL’daki ABD Başkonsolosluğu’nu uzaktan görenler dahi, bir kale gibi duran ve çok sıkı korunan bu binaya zorla girmenin mümkün olmadığını kolayca anlar.
Dün bir grup teröristin İstinye sırtlarındaki bu binaya saldırmaya kalkışması, bu bakımdan ilk bakışta garip görünüyor.
Saldırıyı tertipleyenlerin silah zoruyla dahi olsa, başkonsolosluk binasının çevresindeki güvenlik hattını geçemeyeceklerini ve içeriye giremeyeceklerini bilmemeleri mümkün mü?
Bu soruyla birlikte akla birçok olasılıklar geliyor.
Saldırganlar ya bu eylemi iyi planlamadılar, polisle çatışarak içeri giremeyeceklerini hesaplayamadılar veya bu saldırıyı başka amaçlar güderek, öleceklerini bile bile gerçekleştirmeye azmettiler.
Eğer ikinci olasılık doğru ise, bunu bir intihar eylemi gibi görmek gerek.
Bu bakımdan ABD Başkonsolosluğu’na karşı gerçekleştirilen bu saldırı 2003 yılında İstanbul’daki İngiltere Başkonsolosluğu’na karşı girişilen bombalı eylemden yöntem bakımından farklı bir nitelik taşıyor.
Bu olayda saldırganlar, bomba atıp kaçmak yerine, silahlarını binanın dış korumasını sağlayan Türk polisine karşı kullanıp onlarla kanlı bir çatışmaya girmeyi -ve ölmeyi- göze aldılar.
Bu da neden böyle bir yöntemi uyguladıkları ve neden Türk güvenlik güçlerini hedef aldıkları sorusuna yol açıyor...

Hedef ABD, ama...
Bu aşamada söylenebilecek şey, bunun uluslararası terörizm kategorisine giren bir eylem olduğudur.
Esas hedefin ABD olduğu açık. Teröristlerin Türk polisiyle çatışması ABD Başkonsolosluğu’nu koruyan bir güç olması nedeniyledir. Yoksa -yani hedef sırf Türk polisi olsaydı- bu saldırı başka yerde, başka şekilde yapılırdı.
Hedef ABD olduğuna göre, bu eylemin ideolojik, siyasal ve psikolojik nitelikler taşıması gerekir. Bu saldırganlar ve onların arkasındaki güçler, bu eyleme, duydukları derin öfke, eziklik duyguları, savundukları düşünce ve amaçları nedeniyle girişmişlerdir.
Hedefin ABD olması, eylemin yeri olarak İstanbul’un seçilmesi, saldırının bölgede gerginliklerin arttığı bir zamanda gerçekleştirilmesi, ister istemez bunun Ortadoğu ile ilintili olabileceğini düşündürüyor.
Nitekim dün olayın hemen ardından terör ve dış politika uzmanlarının yaptığı değerlendirmeler de bu yöndedir.

Çeşitli senaryolar
İtiraf etmek lazım ki, soruşturmadan kesin bilgiler edinmeden ve saldırganların kimlikleri ve bağlantıları resmen açıklık kazanmadan bu olayın siyasi amaçlarını tam olarak kestirmek zor.
Konu çeşitli varsayımlara açık. Nitekim bu olayı, Irak’tan Afganistan’a, İran’dan Arap-İsrail anlaşmazlıklarına kadar, ABD’nin Ortadoğu politikalarıyla ilişkilendiren analistler var. Kimilerine göre de El Kaide’nin taşeronu durumundaki bu eylemciler, son aylarda Türkiye’deki örgüte indirilen darbelerin intikamını almak istemiş olabilirler.
Gerekçe ne olursa olsun, genelde amacın bütün dünyaya -ve tabii ABD’ye- güçlü bir mesaj göndermek olduğu açık. Dün olayın dünya medyasında gördüğü büyük ilgi, bunun geniş bir psikolojik etki yaptığını gösterdi...
Bizim açımızdan en önemli husus, ABD’yi hedef alan bu saldırı için neden İstanbul’un seçildiğidir. Daha önce benzer eylemler için İstanbul’un tercih edilmiş olması da çeşitli spekülasyonlara -ve tabii endişelere- yol açıyor.
Bunun nedeni, Türkiye’nin bir bölge ülkesi olması mı, İstanbul’un eylemcilerin gözünde ses veren bir yer olarak görünmesi mi, yoksa Türkiye’nin bu şekilde bir yerlere sürüklenmek istenmesi mi?
Umarız bu konudaki gerçekler çabuk ortaya çıkar.