Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Böyle bir şey olabilirdi. Nerede ise oluyordu da...Nitekim Komisyon'daki tartışmalarda, bazı üyeler Türkiye ile müzakerelerin amacını değiştirip belgede "özel statü" veya "imtiyazlı ortaklık" gibi ifadelerin kullanılmasını istedi.Bu isteğin kabul edilmesi, aslında 17 Aralık'ta AB zirvesinin aldığı kararın değiştirilmesi, bir yol haritası niteliğini taşıyan "müzakere çerçevesi"nin tamamen farklı (ve de Türkiye'nin kabul edemeyeceği) bir zemine oturtulması demek olurdu...Ne var ki, Komisyon başkanı ve bürokratları, ayrıca bazı üye ülkelerin temsilcileri, bu isteğe karşı çıktılar. Ve böylece daha işin başında ciddi bir krizin çıkmasını önlediler.Sonuçta çıkan metin, aralık zirvesindeki kararın içeriği ve ifade şekli doğrultusunda. 3 Ekim'de başlayacak olan müzakerelerin hedefi "tam üyelik". Bunun vurgulanması önemli. Gerçi bu belge de üyeliği kesin garantilemiyor, müzakere sürecinin "ucunu açık" tutuyor; ama bunlar daha önceki metinlerde de yer alan koşullar.* * *AB Komisyonu'nun müzakere çerçevesi belgesi ile ilgili çalışmalar, kötü bir zamana rastladı. Fransa ve Hollanda'daki referandumlardan sonra ortaya çıkan yeni havanın hiç de Türkiye'nin lehinde olmadığı malum. Bu hava ve Türkiye'yi üyelik dışında formüllerle oyalama çabaları, Komisyona da yansıdı. Bunun devamı da gelebilir. Bu belge 17 Temmuz'da (veya daha ileri bir tarihte) AB Bakanlar Konseyi'nde tartışılacak ve karara bağlanacak. O zaman da benzer öneriler ve hoşa gitmeyecek konuşmalar ile karşılaşabiliriz.Bu dönemde başkanlık görevinin İngiltere'de olması bir şans. İngiltere'nin Türkiye'den yana sayılan diğer ülkelerin ve de Komisyon yetkililerinin çabası ile, "müzakere çerçevesi" belgesini Komisyon'dan çıktığı şekli ile Bakanlar Konseyi'ne benimsetmesi olasılığı oldukça güçlü.Ama bilelim ki bu arada bazı üye ülkelerin politikacılarından, çeşitli Avrupa gazetelerinden çatlak sesler gelecek. Türkiye'nin üyeliği konusunun AB'yi ne kadar böldüğü ortada. Artık bunların nedenlerine de yabancı değiliz. Dolayısıyla Avrupa'da her politikacının veya yazarın Türkiye'nin üyeliğine karşı sözlerine veya yazılarına, sanki bunlar AB'nin resmi ve kesin politikasını ifade ediyormuş gibi bakmamız doğru değil. Komisyon'daki son tartışmalar, en azından müzakerelerle ilgili "yol haritası"nın hâlâ AB'nin geçerli pozisyonu olduğunu ortaya koydu.* * *DAHA önce de çeşitli vesilelerle belirttiğimiz gibi, önemli olan 17 Aralık kararının "çerçeve"si içinde, yola çıkmaktır. Bu uzun yolda -gerek baştaki "tarama" faslında, gerekse 35 ayrı dosyanın müzakeresinde- çok, ama çok zor ve sıkıntılı anlar yaşanacak. Belki masadan kalkmak, hatta bu işten vazgeçmek refleksi ağır basacak. Kim bilir sonunda böyle bir karar da alınacak.Ama bu aşamada önemli olan, "başlamak", yani bu yola girmektir. Bazı Avrupa ülkelerinin Türkiye'nin üyeliğine soğuk bakmasını, bazısının yeni koşullar getirmek istemesini şimdiden bu yoldan vazgeçmek veya bu projeyi ertelemek için bir neden saymak son derece yanlış ve sakıncalıdır. Bu yapılırsa süreci bir daha başlatmak şansı tamamen zayıflayacak, hatta ortadan kalkacaktır. Kaldı ki, bu yolda -ileride bir kesinti olacaksa dahi- katedilen mesafe, atılan her adım, Türkiye'nin kendi kazanımı olarak kalacaktır... skohen@milliyet.com.tr AB Komisyonu'nun "müzakere çerçevesi" belgesinin olumlu yanı, yeni olumsuzluklar içermemesidir...