Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Son zamanlarda Suriye’den Mısır’a kadar Arap Baharı’na sahne olan ülkelerde olup bitenler, Ortadoğu’nun yıllanmış İsrail-Filistin uyuşmazlığını geri plana itmiş bulunuyor.
Önceki gün Washington’da İsrail ve Filistin temsilcilerinin 3 yıllık bir aradan sonra ilk defa bir araya gelmesiyle, bu cephede bir hareketlilik başlıyor.
Ortadoğu barış sürecine verilen “start” tamamen Amerikan diplomasisinin eseri. Veya diğer bir deyişle 6 ay önce Dışişleri Bakanı koltuğuna oturduğu andan itibaren bölgeye 6 kez ziyarette bulunan John Kerry’nin başarısı...
Tabii bu stratejinin esas mimarı, ikinci dönem için seçildikten sonra Filistin-İsrail sorununu dış politika gündeminin başına alan ve bu çerçevede ilk dış seyahatini de İsrail’e yapan Başkan Obama...
Washington’un Suriye’deki veya Mısır’daki sıcak olaylar karşısında bir hayli mesafeli davrandığı bir dönemde, Ortadoğu’nun oldukça durgun diğer cephesiyle bu derecede yakın ilgilenmesinin nedenini anlamak zor.
Ama deneyimli politikacı John Kerry’nin, işe başlar başlamaz bu meseleyi kafasına takmasının “egosunu tatmin etmek veya prestij kazanmak” dışında, ülkesinin stratejik çıkarlarıyla ilgili daha önemli nedenler olması gerek...

Çok zor iş...
ABD yetkilileri öteden beri Arap-İsrail ihtilafının hallini, Ortadoğu’daki barış ve istikrarın -ve de kendi çıkarlarının- bir anahtarı olarak saymışlardır. Üstelik bu meselede önderlik yaparak, rol oynamak, örneğin Suriye krizine bulaşmaktan daha az riskli. Ve bedeli de daha düşük...
John Kerry’nin şimdilik başarısı, iki tarafı masaya oturtabilmekten ibaret. Bu bile kolay bir iş değil tabii. İki tarafın da başta ortaya koydukları ön şartlardan geri adım atması gerekti. (Abbas için Batı Şeria’daki İsrail yerleşim bölgelerinin dondurulması koşulu gibi)... Ama esas zor -çok zor- olan iş, müzakere sürecinde sorunun tek tek unsurları (sınırlar, toprak, mülteciler, Kudüs, vs) üzerinde detaya inildikçe ortaya çıkacaktır.
Tabi bunu iki taraf da, ABD de, bütün dünya da biliyor. Buna rağmen Netanyahu’nun ve Abbas’ın bu müzakere sürecini başlatmaya razı olmaları, anlamlı bir gelişme. Demek ki iki tarafta da, yüz yüze gelip meseleyi diyalogla halletmek konusunda bir istek ve irade oluşmuş. Bu, ABD’nin ağır baskıları altında oluşmuş da olsa...

Umut ışığı
Arap dünyasındaki iç çatışmaları, ölümleri, yıkımı ve insanlık dramını yansıtan karanlık tabloda, nihayet bölgede barış yönünde atılan adım, bir umut ışığı yakıyor.
Ancak bunun ne kadar süreceği ve gerçekten umulan sonuçları verip vermeyeceği belli değil.
Açıkçası iyimser olmak için çok zorlanmak gerek.
Tarafların -özellikle İsrail’in- nihai bir anlaşmaya varmaları için ciddi tavizler vermeleri şart. Buna ne kadar hazırlar? Sadece liderler, politikacılar değil, halklar da... Filistin kanadında sadece Abbas’ın kararı yetmiyor, buna Hamas’ın da katılması gerek. Oysa Hamas müzakerelerin içinde bile değil...
Kısacası başlayan yeni barış sürecinin ucu açık, yani ne zaman ve nasıl sonuçlanacağı belirsiz. Şimdilik tek faydası, yüreklere biraz umut serpmesi...