Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


MİLLİYET - TIR ekibi olarak Güneydoğu Anadolu’daki turumuzun sonunda, notlarımızı topluca değerlendirdiğimizde düşündürücü sonuçlar çıkarıyoruz.
Kuşkusuz her bölgenin, hatta her ilin kendine özgü bazı sorunları var. Örneğin bu turda ilk ziyaret ettiğimiz Kocaeli - Sakarya bölgesinde herkesin bir numaralı derdi, depremin hâlâ çözümlenmeyen büyük problemleri... Güneydoğu’da ise, birçokları için öncelik "Habur sorunu" veya bazısı için "etnik kimlik" meselesi...

Vaat, lafta kaldı...
Güneydoğu bölgesinde dile getirilen dertler, şikâyetler, eleştiriler, beklentiler kısmen "yerel", kısmen "genel" nitelikte. Birinci kategoriye giren sorunlar özetle şöyle:
Bu bölge 15 yıl teröre sahne olmuş, bu nedenle büyük felaketler, sıkıntılar ve huzursuzluklar yaşamıştır. Şimdi PKK’nın eylemleri son bulmuş ve bölgeye nipbi bir sükûnet gelmiştir. Ama buranın insanları henüz tam rahatlamış değil. Beklentilerinin gerçekleşmesi için sabırsızlanıyor.
Bu beklentiler de iki alanda: Birincisi devlet büyüklerinin "Terör bitti, şimdi sıra kalkınmada" sözünün yerine getirilmesi ile ilgili. Ne yazık ki, aylardır Ankara’da tekrarlanan bu söz havada kalmış durumda. Ve bu, bölge insanını umutsuzluğa sevk ediyor. Bölgenin önemli bir yetkilisi, Başbakan dahil pek çok devlet büyüğünün Güneydoğu için kalkınma ve reform paketi ile ilgili sözlerinin "lafta kaldığını", şu ana kadar bu yönde "bir hareket görülmediğini ve bunun beklenti içindeki kitleleri giderek gerdiğini" bize açıkça söyledi...
Bölgede ikinci beklenti, açık bir ifade ile "terör sonrası siyasal alanda" - yani daha açık bir ifade ile Kürt kimliği konusunda - "bir şeylerin yapılması"dır. Gerek halktan, gerekse HADEP çevrelerinden gelen sesler şöyle: "Ankara, gerçekçi yeni politikalar üretmeli. Kimse ülkenin bölünmesini istemiyor. Aksine, tam bir beraberlik içinde, tüm sorunlarımızı çözmeliyiz. Ama örneğin Kürtçe yayın gibi konularda bir adım atılmalıdır...Buralarda pek çok kişi ANAP lideri Mesut Yılmaz’ın bu konuda sergilediği yeni tutumu iyi bir işaret olarak görüyor...
Gene bu bölgenin - özellikle Diyarbakır’ın - yerel düzeyde önemli bir sorunu da Hizbullah’ın faaliyetidir.

Güven kalmadı
Şimdi gelelim daha genel nitelikteki dertlere ve şikâyetlere:
Bütün Türkiye’de olduğu gibi burada da ekonomik kriz, büyük sıkıntılar yaratıyor. Kriz, işsizliği büsbütün körükledi, yatırımlara, üretime ve ticarete ağır darbe vurdu. İnsanlar günlük yaşamı çok zorlaştıran su sorunundan, elektrik kesintilerinden, sağlık ve eğitim hizmetlerindeki yetersizliklerden yakınıyor.
Diğer bölgelerde olduğu gibi, buralarda daha da fazla bir umutsuzluk ve güvensizlik havası esiyor. Ankara’ya, hükümete, politikacılara, bugünkü düzene, sisteme güvensizlik...
Basit vatandaş, aksayan her şeyin kabahatini Ankara’ya yüklüyor. Yolsuzluklarla ilgili açıklamalar güvensizliğe bir de öfke katıyor. Bakanların, milletvekillerinin buralara seyrek uğramaları da başka bir şikâyet konusu. "Sokaktaki adam" ile konuşulduğunda, politikacılara ve sisteme karşı duyulan düş kırıklığı ve kızgınlık iyice ortaya çıkıyor. Ama "çaresi ne" sorusu, yanıtsız kalıyor. Yani vatandaş, dertli; aynı zamanda da şaşkın ve çaresiz...
Evet, bu turun sonunda da notlarımıza topluca baktığımızda gene aynı soru ortaya çıkıyor: "Ne olacak bu memleketin hali?.."