Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sami KOHEN

AB ile anlaşmazlığımız yetmiyormuş gibi, şimdi topluluğun içinde bize en yakın ülkelerden biri olan İtalya ile ciddi bir sorun ortaya çıktı.
Roma ile ilişkilere gölge düşürme - ve AB ile de mevcut krizi daha kızıştırma - tehlikesini yaratan bu sorun, Kürt sığınmacılardan kaynaklanıyor.
Meselenin, biri İtalya'yı, diğeri Türkiye'yi ilgilendiren iki ayrı boyutu var.
İtalya'nın karşılaştığı problem, "Kürt göçü"dür. "Ararat" adlı köhne bir kosterle İtalya sahillerine ulaşan 835 Güneydoğulu ve Kuzey Iraklı Kürt'ün durumu şimdi İtalyan hükümetinin bir numaralı gündem maddesini oluşturuyor. Roma'nın büyük kaygısı, bu sığınmacılara, dalga dalga yenilerinin ekleneceğini ve böylece İtalya'nın - komşu Avusturya, Fransa ve Almanya'nın da - ciddi bir "Kürt akını" ile karşı karşıya kalacağıdır.
Eğer İtalya, diğer komşuları gibi, sığınmacıları geriye göndermeye karar verse, belki bu sorumluluktan ve sorundan kurtulmuş olur. Ancak İtalyan hükümeti ülkesine sığınmak isteyen Kürtlere "mülteci statüsü" vermeyi planlıyor. Bunun gerekçesi de şu: Bu Kürtler ülkelerini ekonomik değil, siyasal nedenlerden terkettiler. Kendi ülkelerinde baskılara maruz kaldıkları ve kendilerini güvende hissetmedikleri için İtalya'ya geldiler...
Meselenin Türkiye'yi ilgilendiren boyutu da işte İtalyan hükümetinin bu gerekçesinden kaynaklanıyor.
* * *
İTALYAN liderleri bu gerekçeden hareket ederek, "Kürt sorunu"nu gündeme getiriyor. Cumhurbaşkanı Luigi Scalfaro, "söz konusu kişiler baskı altında oldukları için İtalya'ya geldiler. Sığınmak isteyenlere kapılar sonuna kadar açılmalıdır" diyor. İçişleri Bakanı Giorgio Napolitano daha da ileriye giderek "dünya Kürt halkının haklarını tanımalıdır" diye konuşuyor ve Türkiye'nin bu meseleyi kökünden halletmesi gerektiğini söylüyor...
İtalyan basını (birçok Avrupa gazeteleri gibi) şimdi Türkiye'deki "Kürt sorunu"nu dramatik - ve Ankara'yı ağır şekilde suçlayan - ifadelerle diline doluyor...
İşte Ankara ile Roma arasında durup dururken uyuşmazlık yaratan da, İtalya'nın meseleye bu bakış açısıdır. Diğer bir deyişle, konu İtalya'nın kendi topraklarına sığınmak isteyen insanları barındırmak istemesinin dışına kayıyor ve Türkiye'nin Kürt kökenli vatandaşlarına karşı izlediği politikanın eleştirisi boyutuna varıyor.
İtalya'nın sığınma nedenini ekonomik değil siyasal olarak görmesi ve dolayısı ile bu insanlara mülteci statüsü vermek gerektiğine inanması, onun bileceği iştir.
Ne var ki komşuları ve diğer Avrupa ülkeleri bu görüşü paylaşmıyor veya daha doğrusu işin sadece birkaç yüz kişiye sığınma hakkının verilmesi ile bitmeyeceğinden ve bunu fırsat bilen binlerce, onbinlerce kişinin bu ülkelere akın edeceğinden korkuyorlar. Nitekim Schengen anlaşmasına rağmen şimdi Avusturya ve Fransa'nın da İtalya sınırını sıkı denetim altına aldığı görülüyor...
* * *
MESELENİN Türkiye'yi ilgilendiren boyutunu - veya boyutlarını - objektif olarak değelendirmekte yarar var.
"Ararat" olayı, Türkiye'nin "göç mafyası" karşısındaki aczini ortaya koymuştur. Prof. Mümtaz Soysal'ın "Hürriyet'teki yazısında sorduğu gibi", nasıl oldu da yüzlerce kişinin dermeçatma bir motorla yola çıkması karşısında kimsenin ruhu duymadı?" Mümtaz Hoca'nın deyişi ile "üzerinde durulması ve düşünülüp ders çıkarılması gereken konu budur"...
Olayın diğer bir boyutu da, bu sığınmacı akınının ister istemez "Kürt sorunu"nu Avrupa'ya taşıması ve bunun - Kürt örgütlerinin tahriki ile - Türkiye'ye karşı bir kampanyaya dönüşmesidir.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin çabası ile Güneydoğu'da sükunet sağlanırken ve PKK'nın gücü kırılırken, bölgede ekonomik ve sosyal önlemlerin doğru dürüst alınmaması, bazı insanları ülkeden kaçmaya sevkediyor. Bu işi kışkırtanların saf dışı edilmesinin yolu, kuşkusuz bu önlemleri hızla hayata geçirmektir.
Bunlar yapılmadıkça, İtalya gibi dost bildiğimiz ülkelerle başımız daha çok derde girer.


Yazara Email S.Kohen@milliyet.com.tr