Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

BÖLGEYE farklı isimlerin verilmesi dahi, uyuşmazlığın ne kadar derin olduğunu göstermeye yetiyor.
Uygurların Doğu Türkistan diye adlandırdıkları topraklara, Çinlilerin verdiği “resmi” isim Şincan Özerk Uygur Bölgesi...
Uygurlar için Doğu Türkistan eski, hem de çok eski vatan toprakları. Çinliler için ise Çin hanedanlarının mirası olan bu topraklar, Çin Halk Cumhuriyeti’nin ayrılmaz bir parçası...
Bu farklı bakış, yıllardan beri süren, zaman zaman kanlı çatışmalara yol açan bir anlaşmazlığı yansıtıyor.
Bölgede 5 Temmuz’da çıkan kanlı olaylar, özellikle 1990’larda meydana gelen çatışmalar dizisinin yeni halkasını oluşturuyor.
Bunun temelinde yatan neden, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Uygurları “Çinlileştirmek” istemesi, buna karşılık Uygurların kendilerini “Çinli hissetmemeleri” ve kendi kimliklerini korumaya kararlı olmalarıdır.
Şincan veya Doğu Türkistan’daki son olayların arka planında yer alan başlıca gerçek de budur.

Çin’in korkusu

ÇİN’in Uygurları kendi geniş potası içinde eritmek istemesinin ve son olaylarda görüldüğü gibi seslerini yükseltmeye yeltenenleri susturmasının nedeni nedir?
Her şeyden önce Uygur Özerk Bölgesi’nin, Çin için taşıdığı çok büyük ekonomik ve stratejik değeri görmek lazım. Bu geniş bölge (1.6 milyon km kare) Çin’in en zengin petrol, doğalgaz, uranyum, kömür ve diğer maden kaynaklarına sahip... Çin, nükleer ve balistik füze denemelerini bu uçsuz bucaksız topraklarda yapmıştır... Bölgenin coğrafi konumu, Çin’in Orta ve Güney Asya ülkeleriyle direkt irtibatını sağlamakta, enerji hatlarının da geçiş yolunu oluşturmaktadır.
Beijing’in bu kadar önemsediği bir bölgenin, kendi kontrolünden çıkmasına ve hele kendi topraklarından kopmasına asla izin vermeyeceği açıktır.
Çin yönetiminin bir türlü “Çinlileştiremediği” veya kendi potasında eritemediği Uygurlardan çekindiği, hatta korktuğu da bir gerçektir. Bunun nedeni şu: Çin ulusu 56 etnik grubu içeriyor. Bunlardan Uygurlar, Tibetliler ve Moğollar zaman zaman merkezi yönetimin başını ağrıtıyor. Özellikle Uygurlar ve Tibetliler arasında ayrılıkçı akımlar yaygın.
Uygurların diğer bir özelliği de Müslüman olmalarıdır. Son zamanlarda radikal güçler (bu arada El Kaide), bazı Uygurları kendi saflarına çekmeye başlamıştır.
Çin yöneticilerinin kaygısı, bu akımların güçlenmesi halinde, ayrılıkçılığın ve dinci radikalizmin yayılacağı ve gerek toprak bütünlüğünü, gerekse rejimi tehdit edeceğidir.

Uygurların hayali

UYGURLARIN Çin’e karşı direnmelerinin nedenine gelince, çok eski bir tarihe sahip olan bu ulusun, her zaman kendi kimliğini, dilini, dinini, kültürünü korumak için mücadele ettiğini hatırlatmak gerek. Çin Komünist yönetimi ta başından beri çeşitli etnik gruplara ve azınlıklara eşit hak ve özgürlükler vermeyi taahhüt etmiştir. Bu sayede Şincan’ın özerk bir statüsü var. Ama, fiiliyatta izlenen politika bölge halkını “Çinlileştirmeyi” (yani asimilasyonu) hedeflediği için Uygurları tatmin etmedi. Özellikle din, dil, örf ve âdetler alanında getirilen kısıtlamalar, günlük yaşamdaki ayırımcı uygulamalar ve zorunlu göçler, Uygurların Çin’e güvenini ve bağlılığını iyice sarstı.
Ne var ki, olaylar Çin’i olduğu kadar Uygurları da bir ikilem karşısında bırakıyor.
Aslında Uygurların gönlünde yatan şey bağımsızlıktır. Ama bunun gerçekleşme şansının olmadığı da ortadadır. Bu nedenle şimdi pek çok Uygurun lider olarak baktığı Rabiya Kadir dahi, bağımsızlıktan söz etmiyor ve gerçek özerklik haklarının da şiddetle değil, barışçı yöntemlerle talep edilmesini istiyor.