Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       İki hafta önce 6 Yunan F - 16 uçağı Balıkesir Havaalanı'na iniyor, havacılar çiçeklerle ve dostluk gösterileri ile karşılanıyordu... Bunun ardından bir Yunan çıkarma birliği de, 78 yıldan beri ilk kez İzmir'e yakın Doğanbey Körfezi'nde, Türk toprağına ayak basıyor, birliğin başındaki Binbaşı Dimitris Dados, "Burada kendimi evimde gibi hissediyorum" diyordu...
       NATO'nun "Mutlak Zafer" adlı tatbikatın çerçevesinde gerçekleşen bu olay, bir süredir Türkiye ile Yunanistan arasında esen sıcak havayı, askeri alana da taşıyordu. Nitekim, geçen ay iki ülkenin Genelkurmay Başkanları, daha sonra da Savunma Bakanları bir araya geliyor ve yakınlaşmanın artık bu hassas alanda da hayata geçirilebileceği mesajını veriyordu.
       İşte NATO tatbikatı çerçevesinde Türk ve Yunan askerleri bu umutlarla bir araya geliyordu...
       * * *
       BU umutlar tatbikatın ortasında dağıldığı gibi, ortaya çıkan anlaşmazlık ve özellikle Yunanistan'ın terslenerek kuvvetlerini geri çekmesi, son zamanlarda hızla gelişen yakınlaşmaya ağır bir darbe vurdu.
       Şimdi Ankara ile Atina arasında, o sıcak havanın yerine soğuk rüzgarlar esiyor.
       Bu anlaşmazlık, Yunan jetlerinin Limni ve İkarya adalarının hava koridorlarında uçmaya teşebbüs etmelerinden çıktı. Türkiye, bu adaların (Lozan Anlaşması uyarınca) silahsızlandırılmış bir statüye sahip olması gerektiği noktasından hareket ederek, onların etrafındaki hava alanının tatbikat sırasında uçuşların dışında tutulmasını istedi.
       Yunan uçaklarının bu alana girmesi, Türk jetlerinin de bunu engellemek için harekete geçmelerine yol açtı. Ankara, bunun "istenmeyen sonuçlar"a neden olabileceği uyarısını yaptı. Yunanistan, NATO'ya başvurdu ve tatbikatı iptal etmesini istedi. NATO buna yanaşmayınca da tek taraflı bir kararla uçaklarını ve diğer kuvvetlerini (tam tatbikat bitmek üzere iken) geri çekti.
       Kısacası, NATO açısından "Mutlak Zafer" tatbikatı bir fiyasko oldu. Daha önemlisi, bu olay Türkiye ile Yunanistan arasında durup dururken bir kriz yarattı...
       * * *
       BU sürtüşmenin tartışmalı tarafını bir yana bırakırsak, meselenin esası şudur: Yunanistan, bu tatbikatı, Ege sorunlarından biri olan adaların statüsü üzerindeki kendi pozisyonunu fiilen kabul ettirmek için bir fırsat olarak kullanmaya yeltenmiştir. Ankara'nın buna sert karşılık vermesinin nedeni de bunu önlemek ve Türkiye'nin böyle bir oldu - bitti'ye izin vermeyeceğini göstermektir.
       Türkiye'nin görüşü, Ege ile ilgili çeşitli sorunların diyalog ile ele alınmadığı sürece, bugünkü durumun, yani statükonun devam etmesi gerektiğidir. Bu nedenledir ki Türk diplomasisi, aylardan beri Yunanistan'a "artık hava iyice yumuşadı, bir dostluk dönemine girildi, ama bunun sürebilmesi için anlaşmazlık yaratan sorunlara eğilip çözüm bulmalı" mesajını vermeye çalışıyordu. Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Ege'de askeri konularla ilgili bir "güvenlik paketi" sunmuştu. Atina buna da karşılık vermedi.
       Herhalde bu alanda bir diyalog başlamış olsaydı, bu tatbikat sırasında böyle bir olay çıkmazdı.
       * * *
       BU olay şunu gösteriyor: Gerçekten iki ulus arasındaki balayı havasının hüsranla bitmesi istenmiyorsa, mutlaka anlaşmazlıkların özüne inmek ve bunları konuşmak gerek. Yoksa belki de abartılan hava birdenbire bozulabilir ve "sirtaki" gene "kavga"ya dönüşebilir.
       Bu vesile ile, Atina'dan gelen bazı çatlak seslere iyice kulak vermeli. Yunanistan kendi politikasını kabul ettirmek için AB'yi ve AGSK'yı bir koz olarak kullanmak niyetinde görünüyor. Böyle bir davranış, bir yılda oluşturulabilen güveni bir anda bozabilir, tekrar eski gerginliklere dönülebilir. Bunca gayrete ve umutlara da yazık olur.


Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr