Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Önceki gün Çin’de yayımlanan “China Daily” gazetesinde ilginç bir karikatür vardı. Üstünde “Avrupa” yazılı bir gemi, “Euro” amblemini taşıyan bir kasırganın ortasında bocalıyor ve Çin’e imdat işareti gönderiyor...
Paradoksal görünse de, bu karikatürdeki görüntü, gerçeği de yansıtıyor.
Nitekim geçen hafta, AB’nin Yunan krizi ile sarsıldığı sırada Avrupa Mali İşbirliği Fonu yetkilileri Beijing’e giderek Çin Hükümeti’nden “euro bölgesi” için acil yardım istediler.
Olayı ne taraftan alırsanız, çok ilginç.
Düşünün, “Avrupa’nın zenginler kulübü” meteliksiz kalan bir üyesine yardım edebilmek için daha düne kadar “Asya’nın yoksulları” arasında yer alan Çin’den medet umuyor!
Olayın diğer ilginç yanı, Avrupa’ya borç verecek olan ülkenin Komünist bir yönetime sahip olması. Böylece Çin Merkez Bankası da ilk kez tefeciliğe soyunmuş oluyor!
* * *
Bu nasıl oluyor?
Çin bugün dünyada en büyük döviz rezervine sahip ülke. Çin Merkez Bankasının kasalarında 3.2 trilyon dolar ve 600 milyar euro yatıyor. Rejimi komünist de olsa, serbest ekonomi kurallarını iyi bilen Çinliler, bu dolarların yarısını ABD Hazine bonolarına (yani sağlama) bağlamış bulunuyorlar.
“Euro bölgesi” yetkililerinin şimdi Çin Bankası’nın kapısını çalmaları boşuna değil. Kaldı ki, Çin bugün dünyanın en büyük ikinci ekonomisine sahip.
Gerçi Çin’de hâlâ 200 milyon insan günde 2 dolarla geçiniyor. Fert başına milli gelir, Avrupa ortalamasının onda biri... Ama Çin’in son 40-50 yıl içinde nereden nereye geldiğini görmek lazım. Yıllardır yüzde 10’un üstündeki bir kalkınma oranı sayesinde, Çin baş döndürücü bir hızla Batı’ya yetişiyor.
Sadece Çin mi? Hayır, Hindistan da öyle. Malezya, Endonezya gibi diğer Asya ülkeleri de...
Japonya’nın, Güney Kore’nin ve Tayvan’ın dünya ekonomi sahnesindeki yükselişleri hesaba katılınca, bugün Asya’nın ne büyük bir güç oluşturmakta olduğu kolayca anlaşılır.
Batı’nın durakladığı veya gerilediği bir sırada, Doğu şahlanıyor...
* * *
Peki, bu da nasıl oluyor?
Bu konuda yeni bir kitabı çıkan (“Civilization: The West and the Rest”) Harvard Profesörü Niall Ferguson’a göre, Batı’nın 19. yüzyıldan itibaren gelişmesinde ve bir ekonomik güç haline gelmesinde rol oynayan birçok faktör var: Sanayi ve bilim devrimi, yaratıcılık, verimlilik, rekabet, tüketim vs gibi...
Asya ülkeleri son dönemde bu değerleri benimsedikleri gibi kendi toplumsal özelliklerini de (çalışkanlık, disiplin, özveri gibi) katmasını bildiler.
Görülen o ki, Batı’daki toplumlarda refahın da getirdiği bir atalet ve gevşeme hâkim iken, Doğu’daki toplumlar onlara yetişmek, hatta onları geçmek hedefine büyük bir hırsla odaklandılar.
Böyle olunca, ekonomik güç dengesinin giderek Batı’dan Doğu’ya kaymasına şaşmamak lazım...
Ancak bu durumu da, Batı’nın çöküşü ve özellikle Avrupa entegrasyonu projesinin sonu olarak görmek de doğru değil. Şu sırada Yunan krizinin yarattığı şok, böyle abartılı “kıyamet senaryoları”na yol açmamalı.
Tabii ki şimdiki kriz özellikle AB için çok ciddi bir darbe. Ama bu herhalde onun dağılmasına yol açacak değil. Kim bilir belki de bu acı tecrübe, Avrupalıları kamçılar... Belki de, Çin’den borç paradan başka alınacak dersler de olduğunu hatırlatır.