Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Önceki akşam İstanbul Kültür Üniversitesine bağlı Küresel Siyasal Eğilimler Merkezi’nin konuğu olan Devlet Bakanı ve AB Başmüzakerecisi Egemen Bağış, “Türkiye’nin AB vizyonu” konulu konuşmasının bir yerinde önemli bir cümle sarf etti. “AB ile müzakerelerde, süreç sonuçtan daha da önemli...”
Bakan bu ifadeyi, akademisyenlerin yanı sıra emekli diplomatların ve yazarların katıldığı toplantıda kendisine sorulan bir soruyu yanıtlarken kullandı. Soru şuydu: Türkiye’nin AB üyeliği için bizzat düşündüğü veya belirlediği bir tarih var mı?
Bakanın söylediklerinden, Ankara’nın böyle kesin bir tarih belirlemediği anlaşılıyor. Yani 5 yıl önce başlayan müzakere sürecinin ucu açık. Ancak iki önemli husus var:
Birincisi: Bu sürecin hedefi tam üyeliktir. Yani bazı üye ülkelerin önerdiği “imtiyazlı ortaklık” değil. Nitekim süreç bu çerçeve içinde devam ediyor. Egemen Bağış’ın hatırlattığı gibi, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ve Alman Şansölyesi Merkel dahi, son zamanlarda “imtiyazlı ortaklık”tan söz etmiyorlar.

Reform yılı
İkinci husus, Türkiye’nin bu süreci, üyeliğin tüm gereklerini yerine getirmek için kullanmak kararında olduğudur. Müzakerelerde şimdiye kadar sadece 12 fasıl açıldı. Yeni dönem başkanı İspanya’nın desteğiyle 4 faslın daha açılması bekleniyor. Ama öte yandan bir süredir bloke edilen 8 ve şimdi de Kıbrıs Rum yönetiminin engelleyeceği söylenen 6 fasıl var. İşte Bakan Bağış, şimdilik açılamayan bu fasıllarla ilgili çalışmaların bizzat Türkiye tarafından ele alınacağını ve buna göre gereken uyum yasalarının ve karaların çıkarılacağını söylüyor.
Bu konuda hazırlıkların yapılmakta olduğunu belirten Bakan’a göre “2010, bir reform yılı” olacak... Yoksa kendi ifadesiyle “seçim yılı değil!”.
Aslında son dönemde AB ile uyum yasalarının çıkarılması ve bazı köklü reformların yapılması konusunda yaşanan “gevşeme”den sonra, bir hareketlenmenin işaretleri görülüyor. Ama asıl “AB açılımı”, ilgili devlet kurumlarının, müzakereye açılamayan fasılları da, sanki karşısında AB’li muhatapları varmış gibi, bizzat ele almalarıyla açılabilir ki, şimdi planlanan da budur.
O zaman da, Bağış’ın ifade ettiği gibi, Türkiye AB’ye “Biz, açılan veya açılamayan fasıllarla, bütün kriterlere uygun ev ödevimizi tamamladık ve üyelik standartlarına ulaştık” diyebilecektir. Gene Bakan’ın deyişiyle, “Böylece üyeliğimize sıcak bakmayanların elindeki kozları geçersiz kılmış olacağız...”

İtici güç
Türkiye’nin çeşitli konulardaki fasıllarda yer alan koşulları yerine getirmesi, kuşkusuz güçlü bir irade, karalılık ve sabırlı çalışma gerektirir.
Son birkaç yılda bu yönde atılan adımlarda, “AB motivasyonu”nun çok büyük payı var. Açıkçası, “AB süreci”, reformların gerçekleşmesi için, bir “özendirici” veya “itici güç” oluşturuyor.
Bağış daha çok insan hak ve özgürlükler, kadın-erkek eşitliği gibi konularla ilgili örneklerini saydı. Ama bunun dışında, bütün vatandaşların günlük yaşam koşullarını iyileştirecek fasılların da önemine işaret etti. Yeni açılan “çevre faslı” gibi...
Türkiye’yi kendini yenileme ve çağdaşlaşma hedefine doğru iten, işte bu “AB vizyonu”dur. Bu bakımdan “süreç”in canlı tutulması, varılabilecek “sonuç” kadar veya belki de ondan daha önemlidir.