Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Kıbrıs için geçen ayın sonlarında Denktaş - Annan buluşması ile başlayan, daha sonra adada BM temsilcisi De Soto'nun temasları ile devam eden "görüşmeler için görüşme" süreci, fiyasko ile noktalandı.
Böylece Kıbrıs sorununa çözüm aramaya yönelik esas "müzakere süreci"nin başlaması umutları kayboldu, gitti.
Bu noktaya neden gelindiği sorusu kadar, meselenin şimdi iyice kilitlenmesinin ne gibi sonuçlar yaratacağı konusu, herhalde önümüzdeki günlerde bol bol tartışılacak...
* * *
LEFKOŞA'daki görüşmeler, De Soto'nun, tarafları 12 Eylül'de Kofi Annan ile görüşmek üzere New York'a davet etmesi üzerine tıkandı. Daha doğrusu bu davet, bir türlü giderilemeyen görüş ayrılıklarını yüzeye çıkardı.
Denktaş, esas müzakereler için zemin oluşmadan, New York'a gitmenin yarar sağlamayacağını söyledi. De Soto ise, New York'taki müzakerelerin "koşulsuz" olacağını ve her türlü fikir ve önerinin tartışılabileceğini belirtti.
BM temsilcisinin 12 Eylül tarihi üzerindeki ısrarı, Kıbrıs Türk liderini çileden çıkarttı. Denktaş taktik değiştirerek Klerides ile yüz yüze bir görüşme önerdi. De Soto, Klerides'in buna yanaşmadığını öne sürdü. Denktaş "Peki New York randevusu daha ileri bir tarihte, zemin oluştuktan sonra gerçekleşsin" dedi. De Soto "buna imkan yok" karşılığını verdi... Ve sonunda Denktaş bu şartlarda öneriyi kabul edemeyeceğini açıkladı.
* * *
TABİİ "detay" gibi görünen bu konular, meselenin özü ile ilintili olduğu için önemseniyor.
Anlaşmazlığın temelindeki neden, Türk tarafının kendi görüşleri dikkate alınmadan (yani belirli koşullarda önceden mutabakat sağlanmadan) masaya oturmak istememesidir. Türk yetkilileri, bu durumda müzakereye başlamanın, Rumların olduğu kadar BM'nin ve dış güçlerin baskılarını daha da artırmasına yol açacağını düşünüyorlar. Bir yetkilinin deyişi ile "bile bile başarısızlığa mahkum bir toplantıya gidilirse, bunun daha ağır maliyeti ödenmiş olur..."
Bu olayda, De Soto'nun dayatmacı bir tavır takındığı ve New York davetini uzlaşma için son bir şans olarak göstermeye çalıştığı görüldü.
Ancak BM'li diplomatın, bu girişimde tek başına hareket etmediği ve Kıbrıs'la ilgili devletlerin desteğine sahip olduğu da açık...
* * *
AVRUPA Parlamentosu'nca onaylanan Poos Raporu'ndan hemen sonra De Soto'nun yaptığı açıklama, Kıbrıs'la "ilgili uluslararası çevreler"de hakim olan eğilimi ortaya koyuyor.
Bu gelişmeler, Türk tarafını zora sokacak nitelikte. Ne var ki, Denktaş yönetimi, bu gelişmelerin KKTC'nin kararlılığını ve gücünü sarsmayacağı kanısında.
Kuşkusuz son olayların KKTC'nin durumu ve Türkiye'nin dış ilişkileri üzerindeki olası sonuçlarını, gerçekçi ölçülerle değerlendirmek ve bu arada yeni stratejiler belirlemek gerekecek.
Ancak uluslararası camianın da, yanlı pozisyonlarla ve dayatmacı davranışlarla bir yere varamayacağını anlaması gerek. Bu, AB için olduğu gibi, BM için de geçerlidir. İkisi de, en azından Türk tarafından beklediği esnekliği ve pragmatizmi bizzat göstermek ve aynı davranışı Rum tarafından da istemek durumundadır.