Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gerçi son günlerde Fransız hükümeti, AB'nin Türkiye, Kıbrıs (Rum) devletini tanımadığı sürece üyelik müzakerelerini başlatmayacağını sık sık duyurdu, bundan cesaret alan Papadopulos yönetimi de çeşitli beyanlarla veto tehdidini savurdu; ama bütün bu söylenenlerin "retorik"ten öteye gitmeyeceği ve böyle bir engellemenin gerçekleşmeyeceği açıkça hissediliyor.Dün Atina'da yapılan Karamanlis-Papadopulos görüşmesinden, iki tarafın Türkiye'nin AB'deki yolunu kesmemeye istekli olmadığı ve daha temkinli bir taktik izlemeyi yeğledikleri anlaşılıyor.Esasen son günlerde özellikle Yunanistan'da (ve bir ölçüde Kıbrıs Rum Kesimi'nde) Fransa'nın ani çıkışı yüzünden Papadopulos yönetiminin zor duruma düştüğü ifade edildi. Hatta bazı Rum ve Yunan gazeteleri, Fransızları, Kıbrıs'ı kendi siyasal amaçlarına ve gündemine alet etmeye çalışmakla da suçladı. Yani bir bakıma, Fransa'nın "Rum'dan daha Rum" davrandığı ortaya çıktı!..***Eğer Rum-Yunan tarafı işi veto kullanma noktasına getirmeyi düşünmüyorsa (ki şimdi öyle görünüyor) Paris'in pozisyonunda bir "U dönüşü" yapması, hiç de sürpriz olmayacak.Ne var ki Papadopulos'un "veto kartı"nı oynamadan da bazı kazanımlar elde etme taktiğini uygulamayı planladığı anlaşılıyor. Şöyle ki: Bu ayın sonunda, AB'nin daimi temsilcileri, 1-2 Eylül'de de Dışişleri Bakanları toplanacak. Rumlar bu toplantılardan Türkiye'nin Kıbrıs'ı "tanımama" yönündeki deklarasyonunu geçersiz sayan bir "karşı deklarasyon" çıkarmaya ya da "Çerçeve Belge"sine de bu ifadeleri dahil etmeye çalışacaklar.Kısacası, Rum-Yunan tarafı AB'nin Türkiye ile ipleri koparmasına yol açacak bir davranışa girmek istemiyor; buna karşılık müzakere sürecinde isteklerini yerine getirmeyi planlıyor. Bunun anlamı da şu: Veto yok, ama oyuna devam... Türkiye, 3 Ekim'de ABD'de müzakereleri engelleyecek bir veto ile karşılaşabilir mi? Bu olasılık giderek zayıflıyor. Görünüşe göre, böyle bir vetonun Rum-Yunan tarafından gelmesini beklememek lazım. Peki, Fransa'dan gelebilir mi? Son analizde bu ihtimal de oldukça düşük... Bulgaristan'da 25 Haziran'da yapılan seçimlerin yol açtığı siyasal belirsizlik, nihayet geniş tabanlı bir hükümetin kurulması ile giderildi. Yeni Başbakan Sergey Stanişev'in üçlü komisyonunda, kendi "Sosyalist Partisi", geçen dönemin iktidar partisi "2. Simeon Ulusal Hareketi" ve Türklerin kurduğu "Hak ve Özgürlükler Hareketi" (HÖH) yer alıyor. Böylece "komşu"muz, 233 sandalyeli mecliste güçlü bir çoğunluğa sahip bir hükümetle, içte birtakım reformları, dışta da 2007'de AB üyeliğini gerçekleştirmeyi umuyor.Bulgaristan'daki bu gelişmenin bizim açımızdan ilginç yönü, HÖH'ün ülkenin siyasal yaşamında giderek etkin bir rol oynamasıdır. HÖH son seçimlerde oyların yüzde 15.5'ini almış, meclise 34 milletvekili sokmuştur. Bu, ülkedeki Türk kökenli nüfusun oldukça üstünde bir orandır. Yani HÖH, kendisini "etnik bir parti"nin çok ilerisinde, bir ulusal "kütle partisi" olarak göstermiştir.Bir gözlemcinin deyişiyle, "HÖH, Bulgar bayrağı altında, ulusal çıkarlara öncelik veren ortak değerleri savunan ve bu nedenle ırkı veya dini ne olursa olsun Bulgarların takdirini kazanan bir partidir... HÖH aynı zamanda Bulgar Türkünün Bulgar toplumu ile entegre olduğunu, ırkçıların iddialarına karşın ayrımcı bir davranış içinde olmadığını gösteriyor..."Biri Başbakan Yardımcısı (Emel Etem) olmak üzere, 3 HÖH mensubunun 17 sandalyeli yeni hükümette yer alması da, bu entegrasyonun ve karşılıklı güvenin artık kök saldığını gösteriyor... skohen@milliyet.com.tr "Komşu"dan bir örnek...