Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Öyle görünüyor ki, bütün tartışmalara rağmen, Büyük Millet Meclisi "çok yakında" olağanüstü toplantıya çağrılacak. Bu tarih 22 Temmuz da olabilir, 1 Ağustos da... Her halükarda başta tasarlanan 1 Eylül’den önce olacağa benziyor.
Gene görünüşe göre bu "acele"nin nedeni, erken seçim tarihini belirlemek olduğu kadar, kısaca "AB yasaları" diye adlandırılan demokratik reformları görüşüp bir karara bağlamak arzusudur. Olağanüstü toplantıda gündemdeki "öncelikli" konu bu yasalar da olabilir, seçim tarihi de... Önemli olan "AB yasaları"nın nihayet "acil" olarak ele alınmasıdır. Şimdi bütün partiler bu konuda istekli görünüyorlar...
* * *
Partilerin bu yasal çalışmaları hızla tamamlanmak üzere, tatile çıkan milletvekillerini acele toplanmaya çağırmaları isabetli ve sevindirici bir gelişmedir.
Böylece Meclis, AB’nin üyelik müzakerelerine ilişkin takvimine yetişmek fırsatını elde etmektedir. Unutulmamalı ki, her ne kadar Türkiye ile ilgili karar aralık ayındaki Kopenhag zirvesinde verilecekse de, buna yön verecek olan İlerleme Raporu Ekim’de çıkacak, bu raporla ilgili çalışmalar 31 Ağustos’ta başlayacak, Eylül ayı boyunca da devam edecek.
Bu bakımdan Meclis’in örneğin Ağustos ortasına kadar bu yasaları çıkarması, fevkalade yararlı olacaktır.
* * *
Şimdi akla şu iki soru gelebilir:
1) Türkiye idam ve Kürtçe ile ilgili yasal düzenlemeleri yapınca, iş bitiyor mu? AB yıl sonunda yeşil ışığı yakacak, yani Türkiye ile üyelik müzakereleri tarihini ilan edecek mi?
Hayır, bu iki konu ile iş bitmiyor. Bunu defalarca burada belirttik: AB açısından önemli olan Türkiye’nin "Kopenhag kriterleri"ne tümü ile uymasıdır. Bunun içinde ifade özgürlüğünden demokratik uygulanmalara kadar çeşitli yükümlülükler yer alıyor. Hiçbir aday ülkenin bu kriterlere "ala kart" yani "seçmece" uyması söz konusu olamaz.
Ancak, Meclis’in son zamanlarda çok üstünde durulan idam ve Kürtçe ile ilgili yasaları çıkartması, AB’ye önemli bir mesaj verecektir. Bu, Türkiye’nin demokratik standartlarını yükseltmek konusundaki iradesini, kararlılığını gösterecektir. Ayrıca bu, Türkiye’nin AB nezdindeki "müzakere pozisyonu"nu güçlendirecektir.
2) Eğer AB, Türkiye’ye müzakere tarihini vermek için bu yasaları yeterli saymazsa, o zaman bu kadar çaba, bu kadar "taviz" boşa gitmiş olmayacak mı?
Bu soruya gene bir soru ile cevap vermek lazım: Türkiye demokratik reformları kendi halkının iyiliği için gerçekleştirmek istemiyor mu? AB ne karar alırsa alsın, bu değişikliklerin yapılması çoktan gerekmiyor muydu? AB’den olumlu bir sinyal gelmese dahi "taviz" olarak görünen bu ileri adımların atılması, boşa gitmiş mi sayılır?
* * *
AB ile gelişmeleri Brüksel’de yakından izleyen Bahadır Kaleağası’nın deyişi ile, Türkiye "yarından önce dünü yakalamak" durumundadır.
Yani geleceğin projelerine yönelirken, geçmişte yapılmayan işleri bir an önce tamamlamak gerekiyor. Bu da AB’ye "yaranmak" için değil, Türk halkına "yarar" sağlamak için...