Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Son zamanlarda Türk diplomasisinin bölgesel açılımlarıyla ilgili olarak bir “yeni Osmanlılık”tan söz edilmeye başlandı:
Özellikle dışarıda Türk dış politikasında “eksen kayması” tartışmalarının cereyan ettiği bir sırada, bu “neo Ottomanism” konsepti de dikkatleri çekiyor.
Bu kavramın artık bazı resmi açıklamalarda da yer almaya başladığını görüyoruz.
Örneğin geçen hafta sonu Ak Parti’nin Kızılcahamam’da düzenlediği 14. İstişare ve Değerlendirme Toplantısında, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da bu konuya değindi.
“Yeni Şafak” gazetesindeki habere göre, Prof. Davutoğlu şöyle konuştu: “Osmanlı’dan kalma bir mirasımız var. Yeni Osmanlı diyorlar. Evet, yeni Osmanlı’yız. Bölgemizdeki ülkelerle ilgilenmek zorundayız. K. Afrika’ya da açılıyoruz. Büyük devletler şaşkınlıkla takip ediyorlar. K. Afrika’ya niçin açıldığımızı araştırıyorlar. Ben de talimat verdim. Sarkozy hangi Afrika ülkesine giderse gitsin, kafasını kaldırdığında, Türk Büyükelçiliği binasını ve Türk bayrağını görecek”...

Eski bağlar
Yeni Osmanlılık teriminin artık Türk dış politikasının önemli bir öğesi olarak sunulduğu bu aşamada, bunun ne anlama geldiğine -veya gelmediğine- açıklık getirmek gerekir.
İlk bakışta “neo-Ottomanism”i dışarıda bir nevi neo kolonyalizm gibi algılayanlar veya bunu böyle göstermeye çalışanlar var.
Tabii ki, Ankara’da dış politikaya yön verenlerin kastettiği şey, Balkanlar’dan Ortadoğu’ya, Kafkaslar’dan K. Afrika’ya kadar Osmanlı İmparatorluğu toprakları içinde yer alan bugünkü egemen devletler üzerinde bir hâkimiyet kurmak değil. Bunu hayal etmek bile bir çılgınlık olur. Kaldı ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikası “Misaki Milli” prensibine dayanmaktadır. Bu nedenle Ankara’nın, vaktiyle Osmanlı yönetimindeki bölge ülkelerinde yanlış anlamalara yol açmaması için, bu noktayı vurgulamasında ve güdülen amaca açıklık getirmesinde yarar vardır.
Türkiye’nin coğrafyası, tarihi, kültürel, ekonomik ve sosyal bağları nedeniyle bölgedeki ülkelerle yakınlık kurması doğaldır. Prof. Davutoğlu, devlet hizmetine girmeden önce, akademisyen olarak “Stratejik Derinlik” kitabında ve diğer yayınlarında bunun önemini hep vurgulamıştır.
Bakan, Kızılcahamam’daki toplantıda bu görüşünü bir örnek vererek ifade etti. “Türkiye neden bölgesiyle bu kadar ilgileniyor?” diye soran ABD eski Başkanı Bill Clinton’a verdiği cevap şu: “Türkiye’nin etrafında bin kilometrelik bir daire çizerseniz, 20 ülke giriyor. ABD’nin etrafında 3 bin kilometrelik bir daire çizerseniz, kaç ülke girer?”

Yeni roller
Soğuk Savaş’tan bu yana dünyada ve Türkiye’nin içinde bulunduğu geniş bölgede çok şeyin değiştiği dikkate alındığında, Türk dış politikasının da “kuzeyi ve güneyi, batısı ve doğusuyla” yakından ilgilenmesi doğaldır. Bu, bölge ülkeleriyle daha sıkı bağlar kurulmasını, bölge sorunlarının çözümü için daha aktif bir rol oynamasını gerektirir.
Kuşkusuz böyle bir politika, Türkiye’ye önemli bir bölgesel aktör olmak, ona etkinliğini artırmak olanağını verir. Ancak bu politika izlenirken, şu iki hususa da dikkat etmeli:
1- Bölgeye yönelme, Batı’dan, AB’den uzaklaşma, onu bir alternatif olarak görme anlamına gelmemeli...
2- Yeni Osmanlılık terimini, bölge ülkelerindeki hassasiyeti düşünerek mümkün olduğu kadar az kullanmalı veya tercihen hiç kullanmamalı...

Haberin Devamı

ÖNEMLİ NOT: Bu yazının yazılmasından sonra, dün gece Dışişleri Bakanı Davutoğlu yaptığı açıklamada, “Yeni Osmanlılık” tabirini kesinlikle kullanmadığını, bu terimin dışarda kullanıldığı veya Türkiye’de anlaşıldığı şekilde kabul edilmesinin mümkün olmadığını belirtti. Bakan’ın bu konuya açıklık getirmesi ve Türkiye’nin bölgedeki tüm devletlerle eşitlik içinde ilişki kuran bir anlayışa sahip olduğunu vurgulaması, fevkalade isabetli olmuştur.