Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



BU hafta Ortadoğu'nun iki ayrı cephesinden kötü ve kaygı verici haberler geldi. Bağdat'ta ve Kudüs'te patlayan bombalar, gerek Irak'ta, gerekse İsrail ile Filistin'de barış umutlarına ölümcül bir darbe indirdi.
İlk bakışta iki olay arasında bazı benzerlikler göze çarpıyor: İkisinde de saldıranlar intihar bombacıları, hedef ise siviller... Amaç her iki eylemde de "düşmanı" yıldırmak, karşı tarafa gözdağı vermek, onu yıldırmak dünya kamuoyuna sesini duyurmak...
İki eylemin de birkaç saat farkı ile aynı zamanda gerçekleşmesi, "acaba ikisi arasında bir bağlantı var mı" sorusunu da akla getirmedi değil. Ancak dış görünüşteki benzerliklere rağmen, iki terörist saldırının sahipleri ve mahiyeti arasında önemli farklar da var.
Kudüs'te otobüse karşı saldırıyı sahiplenen HAMAS ve İslami Cihat, önceki eylemlerinden de tanınan, ideoloji ve hedefleri bilinen, iyi örgütlenmiş yerel gruplar. Bağdat'ta BM karargahına saldıran kişinin mensup olduğu söylenen örgütün ismi ise ("2. Muhammed Ordusunun Silahlı Öncüleri") ilk kez duyuluyor. İdeolojisi, amacı, iç ve dış ilintileri belli değil...
***
KUŞKUSUZ iki olay da, Bush yönetiminin Ortadoğu dizaynını - veya Pax Americana vizyonunu - sarsmış bulunuyor. Bağdat'taki eylem, ABD'nin Irak'taki beceriksizliğini gözlerin önüne serdi. Kudüs'teki saldırı ve onu izleyen olaylar da, "Yol Haritası"nın asıl patronu olan ABD'yi bir fiyasko durumu ile karşı karşıya getirdi.
Gerçekten son İsrail - Filistin çatışması ile "Yol Haritası"nda, yolun sonuna gelindi mi? Yani yazın başlarında o kadar umut yaratan (çünkü bu kez işin içinde sadece ABD değil, BM, AB ve Rusya da vardı) yeni barış süreci çöktü mü?
"Hudna"nın (ateşkesin) sona erdiği ve yeniden karşılıklı misillemelerle şiddet dönemine dönülmekte olduğu açık. Böyle bir ortamda "barış süreci"nden, müzakerelerden, uzlaşmadan söz etmek olanaksız. Resmi ağızlar istediği kadar "Yol Haritası ölmedi veya hala masada" desinler, bu planın - şiddet sürdükçe - rafta kalacağı kesin.
***
DIŞ güçler (bu arada Yol Haritası'nı ortaya koyanlar) de istedikleri kadar iki tarafa "itidal" tavsiyesinde bulunsunlar ve şiddet döngüsüne son vermeleri çağrısında bulunsunlar, ipin ucu artık öylesine kaçmış ki, bunu sağlamak dahi çok güç.
Şaron hükümeti, "Filistin hükümetinin yapamadığını biz yaparız" deyip hem saldırı düzenleyen örgütlere karşı geniş askeri operasyonlara girişirken ve hem de Batı Şeria'yı yeniden işgal ederken, Mahmut Abbas (Abu Mazen) yönetimi de bu örgütlerden ve kamuoyundan gelen baskılar karşısında çaresizliğe düşüyor. O kadar ki kendisinin istifa etmesi dahi söz konusu. Bu da olayların ya büsbütün kontrol dışına çıkması ya da dizginleri ellerinde tutanların daha da aşırılığa kayması demektir.
Evet, ne tarafına bakılsa, karanlık bir tablo çıkıyor ortaya... Böyle hallerde diplomatların sıkça kullandığı bir deyim var: "Bir durumun daha iyiye gitmesi için önce en kötü noktasına varması gerekir."
Arap - İsrail anlaşmazlığında durumlar daha önce de çok kez "en kötü noktasına" vardı ama, açıkçası düzeldiği pek görülmedi. Dileriz bu sefer aksi olur ve bu deyimi kullanan diplomatlar haklı çıkar...