Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Dünkü "Guardian" gazetesi şöyle yazıyordu: Eğer ABD Başkanı'nı seçme fırsatı yabancı uluslara verilseydi, herhalde oyların çoğunu Al Gore kazanırdı. Avrupa'dan Asya'ya ve Afrika'ya kadar pek çok ülke, Demokrat adayı, Cumhuriyetçi rakibi George W. Bush'a tercih ediyor...
       Peki, Türkiye'nin tercihi nedir?
       Doğrusu bu seferki, zor bir tercih...
       Türkiye uzun yıllar - özellikle Soğuk Savaş döneminde - kendisine daha yakın hissettiği Cumhuriyetçilere kolayca meyletmişti. İktidar değişikliğinin gerçekleştiği 1992'de de Türkiye George Bush'un (baba) seçilmesini arzuladığını gizlememişti. Demokrat Clinton'ın seçilmesini de başta kuşku ile karşılamıştı. Oysa Clinton, Beyaz Saray'da kaldığı iki dönemde de, Türkiye'yi her alanda destekleyen bir tavır sergiledi. Türkiye - ABD ilişkileri, bu birkaç yıl içinde "stratejik ortaklık" düzeyine çıktı ve "altın dönemi"ni yaşadı.
       Demek ki, Başkan'ın Cumhuriyetçi veya Demokrat olması, pek fark etmiyor. ABD'nin gözünde Türkiye, jeostratejik konumu, iç ve dış politikaları nedeni ile aynı önemi koruduğu sürece de, Oval Ofis'te Gore'un veya Bush'un (oğul) oturması fazla bir şey değiştirmeyecek...
       * * *
       TÜRKİYE'de ABD'yi yakından izleyen diplomatların ve analistlerin "bizim için hangisi daha iyi: Gore mu, Bush mu?" sorusuna yanıtları, görüşlerin farklı ve dolayısı ile bu kez tercihin, önceki yıllara göre, daha zor olduğunu gösteriyor.
       Temelde Türkiye'yi ilgilendiren konularda, iki aday arasında - gerek kişisel eğilimleri, gerekse partilerinin programı açısından - ciddi bir farklılık bulunmaması, bu tereddütün başlıca nedeni.
       * Al Gore, Clinton'ın mirasçısı olarak Türkiye politikasını da herhalde aynı düşüncelerle sürdürecek. Yönetimdeki deneyimine ek olarak, kadrosundaki bazı isimler (Lieberman, Holbrooke, Grossman, Rubin, Summers), bu politikada "devamlılık"ın sağlanacağı umudunu veriyor.
       * George Bush'un da "babasının oğlu" olarak Türkiye'ye ilgisini ve desteğini esirgemeyeceğine muhakkak gözü ile bakılıyor. Onun ekibindeki Perle, Wolfowitz, Cheney, Powell gibi isimler de, bu kanıyı güçlendiriyor.
       Yani kişisel bazda alındığında, Türkiye için Al Gore da iyi, George W. Bush da...
       * * *
       TÜRKİYE'yi yakından ilgilendiren konular tek tek alındığında, iki adayın izleyeceği politikalarda bir fark veya en azından bir nüans olabilir mi?
       Yasemin Çongar'ın da belirttiği gibi, "şeytan ayrıntıda" olduğuna göre, Kıbrıs, insan hakları, Kürt sorunu, Irak ve İran politikaları, enerji hatları ve Ermeni soykırımı iddiaları gibi konularda bazı yaklaşım veya üslup farkları beklenebilir.
       Genelde, Demokratların örneğin insan hakları, Kürt sorunu ve Kıbrıs meselesi üzerinde daha "duyarlı" oldukları, Cumhuriyetçilerin daha "pragmatik" bir tavır takındıkları doğrudur. Bu, bazı Türk yetkililerini dahi "Cumhuriyetçiler genelde bize daha yakın" demelerine yol açıyor. Buna karşılık, Clinton'ın Türkiye'ye birçok alanda sağladığı aktif desteği anımsatan analistler ve diplomatlar da, "sonuçta Demokrat yönetimin devamı Türkiye için daha hayırlı olur" diye düşünüyorlar.
       Galiba bu kez Türkiye'nin ABD Başkanı seçimi konusunda "tek sesli" ve kesin bir tercihi yok. Bir bakıma bu, Gore da gelse, Bush da gelse, Türk - ABD ilişkilerinin "yolunda" devam edeceği kanısının yerleştiğini gösteriyor.


Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr