Yazarlar Seçim 2000: İspanya dersi...

Seçim 2000: İspanya dersi...

13.03.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Seçim 2000: İspanya dersi...

Seçim 2000: İspanya dersi...


Nilgün CERRAHOĞLU

       "Diktatörün ölümünden çeyrek yüzyıl sonra; parlamenter sistem yerleşti. Toprak bütünlüğümüz ve sosyal model tehdit altında değil artık. Darbe riskleri sona erdi. 34 milyon seçmenin 1/3'ü Franco öldüğünde ya doğmamış, ya on yaşından küçüktü. Yarısı, ilk demokratik seçimlerin yapıldığı '77 yılında seçmen yaşı altındaydı. İlk kez oy kullanacak 2.4 milyon 'genç' ise; '81'de yaşadığımız son darbe teşebbüsünden sonra dünyaya geldi..."
       "El Pais"in (12 Mart) başyazısından alınmış satırlar bunlar. Gıptayla okudum. Satırbaşlarıyla özetlenen bu çeyrek yüzyıllık tarih içinde - cidden - "çağ atladı" çünkü İspanya. Ve Avrupa'nın en prestijli "partner"lerinden birine dönüştü.
       "Sandıktan bu kez acaba nasıl bir karambol, kaos çıkar?" endişesiyle; yürekleri pır pır ederek oy kullanmadı dün İspanyollar. Sağ ve sol, sonuç ne olursa olsun; kişisel çıkar, ayak oyunlarıyla paslaşan/kapışan bir dizi taşra politikası yerine; ülke çıkarını ön planda tutan, hükümet organizasyonunda etkin, başarılı "dört dörtlük bir siyasi sınıfın" işbaşına geleceğinden eminler. Oy kullandıkları ilk günden - '77'den - beri; bu böyle oldu çünkü.
       Anımsayalım: Demokrasiyi sağlama alan ilk başbakan Adolfo Suarez'den sonra; "sol"u "tabu" olmaktan çıkaran, iktidar yapan, liberalleştiren, ülkeyi AB'ye taşıyan bir Gonzalez fenomeni yaşandı. Ardından "dikta" anılarıyla özdeşleştirilen otoriter, baskıcı sağı; uygarlaştırıp, ehlileştiren ve merkeze çeken Başbakan Aznar; Avrupa muhafazakarlarının örnek aldığı bir model oluşturdu.
       Birbirinden genç yaşta politikaya girdi bu isimlerin hepsi ve başbakan oldular. Sondajların "favori"si Aznar, bugün 47 yaşında. 40 yaşında başbakanlığı devralan Felipe; 60'ın altında. 43 yaşında başbakan olan Suarez, kendisini '80'li yıllarda emekliye ayırdı. Beş yıl kaldığı başbakanlık koltuğu; altın harflerle tarih kitaplarına geçmesi için ona yetti çünkü.
       Çeyrek yüzyılda "üç farklı kuşak" yönetti İspanya'yı. İktidarlar sağdan sola, soldan sağa travmasız el değiştirdi. İspanyol siyasi sistemi oyunun, muhafazakarlarla ilericiler arasında - radikal uçlarda değil merkezde - oynandığı İngilizvari bir çift kutuplu sisteme kavuştu.
       Barajı % 3 (% 10 değil, % 3!) gibi düşük düzeyde tutan bir nispi temsil sistemiyle yaptılar hem de bunu. İstikrar için anahtar kelimenin baraj falan değil; "siyaset yapan bir siyasi sınıf" olduğunu göstererek...
       Gerek Gonzalez solu, gerek Aznar sağı; ekonomiyi Avrupa'nın en sağlam ekonomilerinden birine dönüştürdü. Başbakanlığa yeniden talip olan Aznar; işsizliği azalttı, enflasyonu düşürdü ve İspanya'yı "euro"ya soktu.
       "Refah" ve "demokrasi" patlaması; "kültür"ü de patlattı. İspanyol sineması, Almodovar'la Avrupa'da büyük çıkışlar yaptı. Okurlarına geniş dünya pencereleri açan "El Pais"; demokratikleşmenin baş desteği oldu ve Avrupa basınının gözdesine dönüştü. Pop müziği ve resim; yeni bir rönesansa girdi.
       Ülkenin kökünden halledemediği tek sorun; "ayrılıkçı ETA terörü" ile sınırlı. Bu alanda bile göreceli başarılar elde etti İspanya. Franco'nun Bask ülkesinde uyguladığı vahşi baskı dönemine son verildi bir defa. Ayrılıkçılığa taban teşkil eden "meşru talepler", özerklik sistemi ile Baskların elinden alındı. Davada ısrarcı olanlar toplumca dışlanan bir azınlığa indirgendi. "Demokratik çerçevede" hareket eden güvenlik güçlerine devredilen sorundan; askerlerin el çekmesi sağlandı.
       Başbakan'ın bundan böyle Aznar ya da Felipe'nin halefi Joaquin Almunia olması, fazla önem taşımıyor İspanyollar için. Her halükarda sandıktan "istikrar", "devamlılık" ve "başarı" çıkacağını biliyor onlar. Kim olursa olsun; İspanya partiyi çoktan kazandı çünkü. Kazanmaya da devam edecek...


Yazara E-Posta: nilcer@turk.net