Selva Demiralp

Selva Demiralp

sdemiralp@ku.edu.tr

Tüm Yazıları

Enflasyon oranını ‘düşürme sanatı’

Bu hafta Salı günü enflasyon raporu açıklandı. Merkez daha önce yüzde 5.3 olarak öngördüğü yılsonu enflasyon tahminini yaklaşık bir puan artırarak yüzde 6.2’ye yükseltti. Bu revizyonun gerekçesi olarak döviz kurundaki ve petrol fiyatlarındaki yükselişler gösterildi. İlk altı ayda gerçekleşen enflasyonun yüzde 8.3 olduğu ve Fed’den gelebilecek sinyallerin yaratabileceği belirsizlikler düşünülürse sene sonu enflasyonunun Merkez’in tahmininin üzerine çıkması olasılığı yüksek.
Enflasyon raporunda bir kez daha kurdaki oynaklıkların finansal istikrar ve fiyat istikrarı açısından yarattığı tehlikeye ve bu konuda Merkez’in gösterdiği hassasiyete değinildi. Hatırlanacağı üzere Merkez Temmuz ayında iki hamle ile kuru dizginlemeye çalıştı. 15 Temmuz’da faiz koridorunun üst sınırının yükseltilebileceği duyurusu yapılırken ertesi haftaki PPK toplantısında beklenen artış gerçekleştirildi.
Şekilde temmuz ayı içerisinde haftalık ortalama Dolar kuru (sağ eksen) ve kurda görülen oynaklık (sol eksen) görülüyor. Temmuz’un ikinci haftası kurun tarihi seviyelere yükseldiği hafta. Kurun istikrarlı olarak bu seviyelerde kalması oynaklığı düşürmüş. Bunun hemen arkasından (üçüncü hafta) Merkez’in duyurusu ile kur bir miktar inerken oynaklıktaki gözle görülür düşüş politika kararının geldiği dördüncü haftada gelmiş. Yani Temmuz’un dördüncü haftası itibariyle kur şimdilik daha düşük bir seviyede dengelenmiş durumda. Ancak kurdaki bu sakinleşmeye bakıp sevinebilmek için henüz erken çünkü Fed’in çıkış takvimine dair gelebilecek en ufak bir sinyal bile piyasaları yeni bir denge arayışına sürükleyebilir. Bu da Merkez’in faiz artırımlarının devamını getirecektir.
Enflasyonun iki sebebi vardır. Birincisi toplam talebin arzdan fazla olmasıdır. Bu durum ekonominin “fazla ısınmış” olduğuna işaret eder. Bu durumda ekonomiyi soğutabilmek için yapılması gereken faizleri yükseltmek suretiyle talebin geriye çekilmesi ve ekonomik büyümenin yavaşlatılmasıdır. Bu şekilde ekonomi “sürdürülebilir büyüme” noktasına çekilerek enflasyon kontrol altına alınır. Enflasyonun bir diğer sebebi üretim maliyetlerinin artmasıdır. Bu durumda enflasyonun nedeni artan talep değil azalan arzdır. Merkez bankalarının bu ikinci senaryoda eller kolları bağlıdır çünkü para politikası talep tarafından çalışır. Arzı etkilemez.
Şunu da unutmamak lazım ki ekonomide renkler maalesef siyah ya da beyaz değil. Gri tonlar arttıkça uygun politikayı bulmak da zorlaşıyor. Türkiye’de görülen enflasyon esas olarak ithal edilen hammadde fiyatlarından kaynaklanıyor. Yükselen döviz de hammadde fiyatlarına katkıda bulunuyor. Merkez bankası yükselen emtia fiyatlarını kontrol edemiyor ancak faizleri yükseltmek sureti ile döviz girişini teşvik ederek kurun yükselmesini engelliyor. Bu şekilde kura bağlı olarak yükselen ithal ara malı fiyatlarını kontrol ediyor. Ancak faiz çok artarsa bu sefer de talep azalıyor ve büyüme etkileniyor. Zaten bu nedenle Merkez de politika faizini yükseltmek yerine daha hafif bir ilaç seçti ve sadece üst sınırı yükseltti. İşte bu noktada merkez bankacılığının mekanik bir faiz düzenleme politikasının ötesinde bazen birbiriyle çelişen sonuçları yaratıcı araçlar geliştirerek dengelemeye çalışan çok zorlu bir sanat olduğunu görüyoruz.