Selva Demiralp

Selva Demiralp

sdemiralp@ku.edu.tr

Tüm Yazıları

Geçtiğimiz cumartesi günü G-20 ülkeleri Moskova’da kur savaşları konusunu tartıştılar. Kur savaşları ülkelerin dış ticaret alanında rekabetlerini arttırmak amacı ile paralarının değerini düşürmeleri (yani devalue etmeleri) anlamına geliyor. Çünkü yerli paranın değeri düşük olunca ürünlerimiz göreceli olarak ucuza geldiğinden ihracat artıyor ve ithalat azalıyor.
Kur savaşları kavramının şu sıralarda gündemde olması bir tesadüf değil. ABD, Japonya ve Euro bölgesi ülkelerinde ekonomik durgunluk devam ediyor. Durgunluğu azaltmak için uygulanan gevşek para politikası sonucunda piyasalara büyük miktarlarda para sürülüyor. Bu paralar ise söz konusu ülkelerin paralarının değerini azaltıyor ve onları dış ticaret açısından daha avantajlı bir duruma getiriyor.
Olayın bir de gelişmekte olan ülkeler cephesi var. Resesyondaki gelişmiş ülkelerden pompalanan para kendisine gelişmekte olan ülkelerde cazip pazarlar arıyor. Ancak bu tür hızlı para giriş çıkışları bu sefer de gelişmekte olan ülkelerin kurlarında oynaklık yarattığından bu ülkeler de kendi kurlarını koruyucu politikalar geliştiriyorlar.
G-20 toplantısında alınan karar ülkelerin sırf rekabet amacı ile kurlarla oynamamaları yönünde bir centilmenlik anlaşması niteliğindeydi. Öte yandan kurlardaki hareketliliğin altında yatan temel sebepler geçerli bulundu. Yani ne gelişmiş ülkelerin para basmasında ne de gelişmekte olan ülkelere para girişini önleme çabalarına itiraz edildi. Nasrettin Hoca’nın hikayesindeki gibi her iki tarafa da sen de haklısın demenin ötesine geçemedi alınan karar.

Haberin Devamı

Türkiye için bundan sonraki dönemde beklentiler

Son G-20 kararı ile yeşil ışık alan, TCMB’nin kriz döneminde yürüttüğü finansal istikrar politikasının bir amacı faizleri düşük tutarak gelişmiş ülkelerden pompalanan yurda paranın girişini yavaşlatmak. Peki bunu neden yapıyor TCMB? TL’ye olan talebin artması paramızın değerini yükseltiyor ve ihracatı köreltiyor. Ama daha önemlisi kısa vadeli spekülatif kar amacı ile giren bu para kalıcı değil ve trend geri döndüğünde hızla geri giderek finansal dengemizi bozabilir.
Durumu şöyle bir benzetme ile anlatayım: Oyuncakçıya giren bir çocuk düşünün. Bu çocuk iki tür oyuncak seçebilir. Birincisi ilk karşısına çıkan bol renkli ve albenili oyuncak, ikincisi ise biraz sabır ve araştırma sonucu seçilmiş ve kendi ilgi alanlarına ve gelişim seviyesine uyan bir oyuncak. Her anne baba bilir ki tercihini birinci yönde kullanan çocuğun oyuncaktan hevesi çabuk geçecek ve oyuncak kısa sürede bir kenara atılacaktır. Oysa ikinci tip tercihi yapan çocuk oyuncağından tam randıman alacak ve uzun süre oynayacaktır.
Gevşek para politikaları sonucu bollaşan likidite ile kendilerine yatırım aracı arayan dış piyasa oyuncularını kendisine oyuncak seçen çocuğa benzetebiliriz. Merkez bankasının amacı TL’yi albenisine kapılan yani yüksek faiz isteyen yatırımcının değil ekonomik temelleri sağlam bulup uzun vadeli yatırım yapmak isteyen yatırımcıların alması. Bu nedenle TL’nin kısa vadeli albenisini azaltmak için faizleri düşürürken uzun vadeli yatırımları çekebilmek için de finansal istikrar olgusunun altını çiziyor.
WSJ tarafından geçtiğimiz hafta yayımlanan bir haberde halihazırda 1.78 TL civarında seyreden dolar değerinin 2.10 civarında gelmesi gerektiği belirtildi. Bu demektir ki yabancı oyuncular bizim oyuncağın albenisinin azaldığını düşünüp biraz pahalı bulmaya başladılar ve talebi azaltabilirler. Talep azaldığı oranda TL değer kaybeder. Bu durum da Merkez Bankası’nın işini kolaylaştırır.