Bölgede aleyhimize gelişen askeri eksen

13 Ekim 2012

Suriye’ye ait yolcu uçağının Moskova-Şam seferini yaparken Türk savaş uçaklarınca zorla Ankara’ya indirilmesinin altından ne çıkacak göreceğiz. Yandaş basın hükümetin açıklamalarını sorgusuz sualsiz kabul ederken, muhalif basın “uçaktan bir şey çıkmadı, çıksaydı anında gösterirlerdi” diye mantık yürütüyor.
Şu aşamada tek bildiğimiz şey, Suriye bağlantılı tansiyonun Türk-Rus ilişkilerini de olumsuz etkileyecek şekilde artmış olmasıdır. İndirilen uçak konusunda Türkiye’nin dediği doğru çıksa da çıkmasa da Ankara-Moskova hattında sorun var demektir.
Sonuçta Rusya, Suriye ile kapsamlı bir askeri işbirliği anlaşması olduğunu hiçbir zaman gizlemedi. “Uluslararası anlaşmalarına sadık olduğunu” da açık açık ilan etti. Bu nedenle “ulusal onura” ve “egemenlik haklarına” en az Türkiye kadar önem veren Rusya’dan Türkiye’ye karşı çeşitli misillemelerin gelmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Tabii, Suriye ile askeri kanallarının açık olmasına rağmen Rusya’nın niçin askeri malzemeyi bir sivil uçak ile gönderdiği de ayrı bir muamma. Fakat burada “büyük görüntüye” baktığımızda, Türkiye açısından vahim bir durumun ortaya çıkmakta olduğunu görüyoruz.

Rusya küresel stratejik ortak
Bölgedeki

Yazının Devamı

Hep pişman olmaya mahkûm muyuz?

10 Ekim 2012

Diyarbakır’ın yeni Emniyet Müdürü Recep Güven’in “dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız insan değilsiniz” sözü tartışma yarattı. Konuya “hümanist” açıdan bakanlar, bu sözdeki insani duyguyu takdir ettiler. Olumsuz tepki verenlerin tutumları ise şaşırtıcı değildi. Sonuçta bu kişiler de kendi siyasal ve sosyal profillerine göre davranıyorlar.
Ancak, Güven’in söylediği şeyler arasında en çarpıcı olanı gibi görünse de, en önemli sözü bu değildi. Örnekler vererek geçmişte işlenen hatalar hakkında dile getirdiği pişmanlık çok daha önemliydi. O kadar ki insan, “Bu ülke her zaman geriye bakıp hatalarından pişmanlık duymaya mahkum mu?” diye düşünmeden edemiyor.

Somut duruma işaret ediyor
Güven, “en zor yıllar” diye tanımladığı 1991-1996 yılları arasında Diyarbakır’da görev yapmış. O sırada yaşanmış olanlar için “keşke yaşanmasaydı” diyerek şunları belirtmiş:
“Boşaltılan her köyün aslında geleceğimize tehdit olduğunu biliyorduk. Meçhule giden insanların herhangi bir sisteme tabi olamayacağını da biliyorduk. Geçmişi eleştirmek gibi bir olumsuzluğa girmek istemem ama bugün yaşadığımız sorunun temelinde bu var.”
Güven’in bu sözleri bizce, “dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız

Yazının Devamı

Ankara’nın Suriye’de sessiz geri adımları

8 Ekim 2012

Başbakan Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun arzuları doğrultusunda gelişmeyen Suriye krizinin bundan böyle de Ankara’da çizilen şablonlara göre ilerlemeyeceği artık belli oldu.
Hem Suriye konusunun “iç işimizi” ilgilendirdiğini söylemiş olan Erdoğan’ın hem de Ortadoğu’da Türkiye’nin onayı olmadan yaprak kımıldayamayacağını çeşitli vesilelerle belirtmiş olan Davutoğlu’nun Suriye politikaları savaş olasılığını da kapımıza dayamış bulunuyor.

Savunmacı diplomasi
Bu gidişle, Türkiye Cumhuriyeti’ni, komşu bir ülkeye karşı ilk kez savaşa sokma “şerefi” kolaylıkla AKP iktidarına düşebilir. Ancak, Ankara’dan yapılan sert açıklamalara rağmen, söylenenlerin satır aralarından AKP’nin bu “şerefe nail olmayı” istemediği de anlaşılıyor.
Şam’a karşı şimdi yapılan ve siyaseten zorunlu olan “Hiçbir şey yanıtsız kalmayacak” uyarılarıyla bezenmiş kararlılık gösterileri bir yana, hükümetin Suriye konusunda büyüyen bir açmazla karşı karşıya olduğunu artık herkes görüyor.
Azan PKK terörü, artan mülteci sorunu, Türkiye’nin radikal Sünni kökenli İslamcı teröristler için lojistik merkez haline geldiğine dair haberler ve komşularla bozulan ilişkiler derken, Ankara’nın önünde çok

Yazının Devamı

Tahriklere karşı uyanık olmalıyız

6 Ekim 2012

BM Güvenlik Konseyi’nin, tasarıdan daha az etkisi olan bir “başkanlık açıklaması” şeklinde olsa bile, Akçakale’yi hedef alan ölümcül havan mermisi nedeniyle, üstelik Rusya’nın da desteği ile, Suriye’yi kınaması önemlidir.
Rusya’nın Esad yönetimine verdiği destek düşünülürse, Moskova’nın bu kınamaya katılması, Suriye’nin Rusların gözünde bile bir kırmızı çizgiyi geçtiğini gösteriyor. Şam rejimi de kuşkusuz kendisi açısından pek de iyi olmayan bu gelişmeyi not etmiştir.

Tezkere baskı aracı
Öte yandan AKP iktidarı adına yapılan açıklamalar, hükümetin savaş olasılığını pek telaffuz etmek istemediğini gösteriyor. Bu nedenle, TBMM’de kabul edilen tezkerenin şu aşamada, Şam üzerinde bir baskı aracından ibaret olduğunu söyleyebiliriz.
Tezkerenin geçmesinden sonra Esad yönetimi, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun dediği gibi, “gerekli mesajı” gerçekten aldı mı, bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ancak Esad yönetiminin, zorda kaldıkça ortamı bulandırmak için her şeye tenezzül edebileceğini de gördük. Hal böyle olunca, Suriye ile bir provokasyon sonucunda çatışmaya itilmemiz olasılığına karşı da çok dikkatli olmak gerekiyor.

Yazının Devamı

Abdullah Gül’e düşen sorumluluk

3 Ekim 2012

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yeni yasama yılının açılış oturumlarında yaptığı konuşmalarda dürüst ve saygılı siyaset, demokrasi, insan hakları, basın özgürlüğü ve bunlara atıfla Türkiye’nin AB perspektifine her zaman vurgu yapmıştır. Bu yıl da aynısı oldu.
Ancak, itiraf etmeliyiz ki, geçmişte sözleri genellikle boşa gitti. AKP iktidarı ne Gül’ün telkin ettiği “ileri demokrasi”nin gereği olan adımları attı, ne de Meclis’teki gücünü kullanarak, hukuk açısından tartışmalı olan gelişmeleri gidermek için harekete geçti.
Gül’ün “AB perspektifine ve bununla gelen değerlere sarılın” anlamındaki telkinlerinin boşa gitmesi bir yana, pazar günkü AKP kongresinde de görüldüğü gibi, hükümet Türkiye’nin uluslararası düzeydeki geleneksel yönelişlerini değiştirme çabalarını da sürdürdü.
Özetle, Türkiye’nin bugünkü haline bakıp, “çağdaş uygarlığı” hedef almış ve Batı’da vücut bulmuş olan kapsayıcı evrensel değerleri oturtmak için gayret eden bir ülke olduğumuzu söylemek zor. Baktığımızda daha çok, yüzünü “İslami Doğu’ya” çevirme gayretinde olan, ayrıca dine dayalı muhafazakar bakış açıları ile yaşam tarzlarının oturtulmaya çalışıldığı bir Türkiye görüyoruz.
Başbakan Erdoğan’ın AKP

Yazının Devamı

AKP’nin ‘2023 vizyonu’nda AB yok gibi

1 Ekim 2012

Dış politikayla ilgilenenlerin gözünden bakıldığında, Başbakan Erdoğan’ın AKP’nin 4. Olağan Kongresi konuşmasında ele aldığı konular itibariyle herhangi bir sürpriz yoktu.
Örneğin Suriye’deki gelişmeler ve İsrail ile ilişkiler konularındaki söylemi tümüyle tanıdıktı.
Öte yandan Erdoğan’ın konuşmasında bir konuya hiç değinmemesi fazlasıyla dikkat çekti. AKP’nin 2023’e doğru hedeflerini anlatan kitapçıkta, Türkiye’nin AB perspektifine elbette ki küçük de olsa bir paragraf ayrılmış. Buna karşın Erdoğan’ın kongre konuşmasında AB’nin adını bir kez dahi telaffuz etmemesi ilginçti.

İslamofobi uyarısı
AB konusu bir yana, “Avustralya’dan Brezilya’ya, Japonya’dan Kanada’ya” selam gönderirken “Avrupa’dan” hiç söz etmemesi de kaçınılmaz olarak dikkat çekti. Avrupa’ya tek referansı ise isim vererek Almanya ve Fransa’yı İslamofobi konusunda sert bir şekilde uyarması oldu.
Erdoğan’ın kürsüden selam gönderdiği ülkeler veya kesimlere baktığımızda da zaten, kendisini hangi coğrafyanın insanı olarak gördüğünü çıkarmak da güç değildi. Bunun ağırlıklı olarak “İslami” bir coğrafya olduğunu söylemeye ise gerek yok.

Yazının Devamı

Türkiye’nin artan IQ’su

29 Eylül 2012

Dünkü Milliyet’te görmüşsünüzdür. “Zekâ ölçüsü” yani “IQ” (Intelligence Quotient) üzerine çalışmalarıyla tanınan araştırmacı James R. Flynn’e göre, “gelişmekte olan ülkeler” sınıfındaki Türkiye’nin IQ’sunda son yıllarda ciddi artışlar olmuş.
Flynn’in söylediklerine bakılırsa kalkınmış ülkelerin IQ seviyelerini yakalamamıza fazla zaman kalmamış. Bu tespitlerin doğru olmasını candan temenni ederiz, zira zekâmızla davranmamızı gerektiren sorunlarımız yığılmaya başladı.
Ancak, “zekâmız” konusundaki bazı kişisel düşüncelerimi de burada ifade etmek isterim.
Psikologlar ne der bilmiyorum, ama Türklerin son derece “zeki” olduğu bence aşikâr. Buna karşın “entelektüel zekâ” açısından az gelişmiş bir millet olduğumuz da ortada.
Başka bir ifadeyle, günlük hayat için elzem olan “pratik zekâ” ve bununla bağlantılı olan “kurnazlık” gibi vasıflar açısından sıkıntımız yok. Ancak, bilinçli bir öğrenme çabası isteyen ve karşılaştırmalı değerlendirmelere dayanan eleştirel ve nesnel bakış açıları için gerekli olan “entelektüel zekâ” açısından, ne yazık ki, hâlâ fukarayız.

Entelektüeller ve kurulu düzen

Yazının Devamı

Diplomaside tutarlılık gerekiyor

26 Eylül 2012

AKP iktidarının Irak Başbakanı Nuri el Maliki ile arasının limoni olduğu biliniyor. Zaman gazetesi dış politika yazarı dostum Abdülhamit Bilici, hükümete yakın kaynaklara dayandırdığı dünkü yazısında, bunun Maliki’nin Şii olmasından kaynaklanmadığını belirtmiş.
Bilici, Ankara’nın çok iyi ilişkide olduğu Allavi gibi Şii liderler olduğuna işaret ederek, sorunun, “Maliki’nin bütün Iraklıların başbakanı gibi davranmaması ve izlediği ayrıştırıcı politikalardan” kaynaklandığını belirtmiş.
Açıkça konuşmak gerekiyorsa, Ankara, Maliki’nin -İran’ın da desteği ile- ülkesinde Şii yanlısı politikalar uygulayıp Sünnileri dışladığını söylüyor. Maliki tarafından Şiilere karşı ölüm mangaları kurmakla suçlanan Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık el Haşimi’yi de bu yüzden korumasına almış bulunuyor.
Maliki ile Kürtlerin arasındaki sorunlara ise burada girmeye gerek yok, zira Irak’ta kendi siyasi konumlarını ve bölgelerini bir hayli güçlendirmiş olan Kürtlerin dışlanmaya çalışılması ile Sünnilerin dışlanması aynı kefede tutulamaz.

Maliki herkesi temsil etmiyor
Hükümet reddetse de, AKP’nin İslam Dava Partisi’nin lideri olan Maliki’ye bakışında mezhepsel boyut olmadığını söylemek güç.

Yazının Devamı