Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dış politika açısından “vizyon” önemlidir. Ancak hayal gücü de önemlidir. Vizyon, özü itibariyle sabit odaklı olup belli hedefleri kollar. Başarılı olunursa ortaya önemli sonuçlar çıkabilir.
Ancak uluslararası ilişkilerdeki belirsizlikler nedeniyle başarı şansı kesin değildir. Bu nedenle hayal gücüne dayalı esnekliğe de önemli rol düşüyor. Büyük krizleri sonlandıran da çoğu kez bu çerçevede üretilen diplomatik formüller oluyor.
Türkiye hem Beşar el Esad ile “flört” ettiği dönemde, hem de Şam rejimi ile girdiği kavgada kendi vizyonuna göre hareket etti. Önce “komşularla sıfır sorun” daha sonra “insani değerler” dedi.
Ancak her iki durumda da evdeki hesap çarşıya uymadı. Bölgenin gerçekleri ve hesaba katılmayan dengeleri, planları bozarak Türkiye’yi ciddi açmazlarla karşı karşıya bıraktı. Bu nedenle Ankara için esnek davranarak krize hayal gücüne dayalı yeni çözümler üretmeye çalışmaktan başka çare kalmadı.
Başbakan Erdoğan’ın İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad ile Bakü’de yaptığı ve planlı olmasa da olumlu sonuçlar verdiği anlaşılan görüşmeden de bu çıktı.
Erdoğan’ın görüşme sonrasındaki açıklamalarında, Ankara’nın Suriye politikasında ciddi bir rötuşa gitmeye hazırlandığına dair işaretler vardı.
Özetle Moskova’nın BM’de oluşturduğu blokaj ve İran’ın Türkiye’nin beklentileri açısından bölgede yarattığı sorunlar, Ankara’yı köşe sıkıştırarak Suriye krizinde başından beri uyguladığı sabit politikayı değiştirmeye zorladı.
Ahmedi-necad ile yaptığı görüşmeden sonra Erdoğan’ın açıkladığı “üçlü müzakere sistemi” bu açıdan önemli bir göstergedir. Bu sistem Türkiye, Mısır ve İran’ın; Türkiye, Rusya ve İran’ın; Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan’ın ayrı ayrı bir araya gelip Suriye konusunda çözümler üretmeye çalışmalarını öngörüyor.
Erdoğan’ın açıklamasından da anlaşılacağı gibi burada asıl Suudi Arabistan’ın İran ile masaya oturmak istememesinin yarattığı engel aşılmaya çalışılıyor. Türkiye ise Rusya ve İran ile Suriye’yi konuşmaya duyduğu alerjiyi aşmışa benziyor.
Özetle burada sorumluluk, harekete geçmeyen BM şemsiyesi altındaki uluslararası camiadan, yaşananlardan doğrudan etkilenen bölgesel güçlere geçmiş oluyor. Moskova ve Tahran’ın sürece dahil olmaları aynı zamanda Esad’ın kendisine olmasa bile, rejimine masada bir yer açılması anlamına geliyor.
Tabii İran ile soğuk savaşta olan Suudi Arabistan’ın bu çerçevede “oyun bozanlık” yapmaya çalışması göz ardı edilemez. Fakat önemli olan Türkiye gibi önemli bir bölgesel gücün politikasındaki değişikliktir.
Bu elbette ki önceki pozisyona göre bir geri adımdır. Fakat Erdoğan’ın telaffuz ettiği sistem çalıştırılabilirse, Türkiye, Suriye krizine çözüm arayışlarında tekrar önemli bir oyuncu olacaktır. Diplomaside hayal gücü işte bu nedenle gereklidir.