Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Diyarbakır’ın yeni Emniyet Müdürü Recep Güven’in “dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız insan değilsiniz” sözü tartışma yarattı. Konuya “hümanist” açıdan bakanlar, bu sözdeki insani duyguyu takdir ettiler. Olumsuz tepki verenlerin tutumları ise şaşırtıcı değildi. Sonuçta bu kişiler de kendi siyasal ve sosyal profillerine göre davranıyorlar.
Ancak, Güven’in söylediği şeyler arasında en çarpıcı olanı gibi görünse de, en önemli sözü bu değildi. Örnekler vererek geçmişte işlenen hatalar hakkında dile getirdiği pişmanlık çok daha önemliydi. O kadar ki insan, “Bu ülke her zaman geriye bakıp hatalarından pişmanlık duymaya mahkum mu?” diye düşünmeden edemiyor.

Somut duruma işaret ediyor
Güven, “en zor yıllar” diye tanımladığı 1991-1996 yılları arasında Diyarbakır’da görev yapmış. O sırada yaşanmış olanlar için “keşke yaşanmasaydı” diyerek şunları belirtmiş:
“Boşaltılan her köyün aslında geleceğimize tehdit olduğunu biliyorduk. Meçhule giden insanların herhangi bir sisteme tabi olamayacağını da biliyorduk. Geçmişi eleştirmek gibi bir olumsuzluğa girmek istemem ama bugün yaşadığımız sorunun temelinde bu var.”
Güven’in bu sözleri bizce, “dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız insan değilsiniz” sözünden çok daha önemli çünkü duygusal değil, somut bir duruma işaret ediyor. Ancak Güven’in çarpıcı tespitleri bununla da bitmiyor. Aşağıdaki görüşler de ona ait:
“Bu sorunu el birliğiyle büyüttük. Kendi insanımızla aramızda kocaman sorunlar çıkardık. Şimdi işte toparlamaya ve normalleşmeye çalışıyoruz... Bir çocuk dağa çıkıyorsa hepimizin payı var. Nasıl özeleştiri yapmayayım. Karakoldaki memurumun kötü davranmasıyla, kontrollerimde yaptığım bir aşırı güçten ötürü zaten sosyal yaşamda tutunamamış bir çocuk.”
Güven geçmişe ait bir anısını da aktarırken şunları söylemiş:
“Bir zamanlar ‘bana 5 kişilik ekip verin, çocuğu dağda olan annelere gideyim ulaşayım’ demiştim. ‘Seni öldürürler’ dediler. ‘Ya’ dedim ‘kapısını kırarak girdiğimiz insan öldürmüyor da, kapısını çalarak girdiğimiz insan mı öldürecek?’ (...) Keşke o zaman yapabilseydik bunları, bu kadar geç kalmasaydık. İnsanımıza bu kadar geç ulaşmasaydık, bu kadar acıdan sonra yapmasaydık bu işleri.”

Yeni acılarla bu iş sürmez
MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven’e, “Bu emniyet müdürü teröriste ağlayacağına bu milleti ağlatan teröristle mücadele etsin” diye sert tepki gösterirken, kinayeli bir şekilde “Psikolog musun, sosyolog musun nesin sen?” diye sormuş.
Oysa Güven’in sözleri, “psikolog” veya “sosyolog” olmasa bile (ki bilmiyoruz, bu alanlarda eğitim görmüş de olabilir), en azından meseleye bir psikolog ve sosyolog gözüyle bakmaya çalıştığını gösteriyor. Türkiye gibi psikolojisi ve sosyolojisi bu denli bozuk bir ülkede, bir emniyet müdürünün, kanayan bir açık yaraya dönüşmüş bir soruna bu açılardan bakmaya çalışmasından daha hayırlı ne olabilir ki?
Burada “teröriste sempati” veya “teröre taviz”den söz etmiyoruz. “Dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız insan değilsiniz” diyen Güven de zaten, “ama eline silah alıp çoluk çocuk demeden insan katleden canavarlaşmış bir teröristi de enterne edemiyorsanız devlet değilsiniz” diye eklemiş. Hiçbir devlet de zaten aksini yapamaz.
Buna rağmen Güven, “Tamam acı çektik ama habire yeni acılarla da bu işi sürdüremeyiz. Yeni acılar, yeni acıları doğuracak, yeni kinleri getirecek, yeter” deme gereğini de duymuş. Bu kadar “aydın” ve “bilge” sözlerden sonra gözler elbette ki Recep Güven ve icraatları üzerinde olacak. Bu söylediklerinin arkasında durup duramayacağını göreceğiz, ancak işinin bir hayli zor olacağı malum.
“Türkiye gerçekleri” ışığında, “içerden birilerinin” bu ve benzeri görüşleri hiçbir zaman kabul etmeyecekleri kesin. Bunların, bu görüşlerin somut bir yere varmaması için direnç göstereceklerini tahmin etmek de güç değil. Fakat burada asıl önemli olan bu değil.
Önemli olan, üstelik devlet katında bile geçmiş hatalardan pişmanlık duyulduğu bir sırada, “acaba bugün de gelecekte geriye bakıp pişmanlık duyacağımız şeyler yapıyor muyuz?” sorusudur. Yoksa geçmiş hatalardan pişmanlık duymanın tek başına hiçbir anlamı yok.