Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ancak bu olumlu çıkışlar Türkiye'de kendisini giderek daha çok açığa vuran tehlikeli bir akım karşısında yeterli değildir. Bu akımı sadece "dinci" kesime atfetmek de hata olur. Zira "misyoner" dendi mi bizde tüyleri diken diken olan sadece o kesim değildir. Geçen yaz laiklik adına düzenlenen kitlesel Tandoğan mitinginde AKP'yi "Ülkeyi misyonerlere teslim etti" diye suçlayanların kimlikleri hâlâ hafızalardadır. Özetle, bir Hıristiyan olarak Türkiye'de yaşam alanı bulmak, demokrasi ve laikliğimizin bir temel gereği olmasına karşın, giderek zorlaşıyor. Başbakan Erdoğan'ın Türkiye'deki Hıristiyanların Noel'ini kutlaması elbette ki uygar bir davranıştır. Katolik rahiplere ve misyonerlere düzenlenen kanlı saldırıları "Bu olayları yapanlar İslamdan nasibini almamış, İslam cahili kişilerdir" diye kınaması da yerindedir. Bu nedenle, Erdoğan'ın açıklamaları "her halükârda yapılması gereken asgari jestler" olarak görülmelidir. Oysa İspanya Başbakanı ile birlikte BM adına "medeniyetleri (yani dinleri) uzlaştırma" gibi büyük -ve o kadar da iddialı- bir misyona soyunmuş bir kişi olarak Erdoğan'ın bunun çok ötesine gitmesi gerekiyor.Son olarak Rahip Franchini'ye karşı düzenlenen, ancak ne mutlu ki bu kez ölümle sonuçlanmayan bu insanlık dışı saldırının ardından Türkiye Batı âleminde yeniden "Hıristiyanlar için tehlikeli ülke" olarak lanse ediliyor.Birçok Batılı ülke Türkiye'yi ziyaret eden vatandaşlarına "Hıristiyanlığınızı açığa vuran sembollerden ve hareketlerden mümkün olduğu kadar kaçının, yoksa saldırıya uğrayabilirsiniz" uyarısında bulunuyor. Erdoğan asgari jest yaptı Başka bir deyişle, Türkiye, giderek büyüyen dinler arası çatışmanın üstesinden gelmeye katkıda bulunmasını bırakın, bu uçurumun büyümesine neden olan bir ülke olarak görülüyor. Malatya ve Hrant Dink davalarında peş peşe ortaya çıkan adli ve asayiş skandallar ise bu görüntüyü iyice pekiştiriyor. Türkiye'ye giden Batılılara yapılan bu uyarılar kuşkusuz bizde hem dinci hem de laik kesimden birçok kişiyi "Amaç hasıl oluyor" diye memnun ediyordur. Ancak, bu durumun Türkiye'yi ne kadar küçük düşürdüğünü en azından aklıselim vatandaşlarımızın görmeleri lazım. Bu arada unutmamak lazım ki, Rahip Santoro'yu öldüren, Malatya'daki katliama neden olan ve son olarak Rahip Franchini'nin yaşamına kasteden "yobazlık" ile bundan 77 yıl önce Menemen'de Kubilay'ın vahşice katledilmesine yol açan "yobazlık" arasından fark yoktur. Dinler çatışmasına katkı Onun için bu işin üstüne cılız kınama mesajları ve zaten temel nezaket uğruna yapılması gereken bayram kutlamalarıyla değil, ciddi bir özeleştiriden sonra somut tedbirlerle gidilmesi lazım. Bunun yaparken, özellikle "zorunlu din dersi"ni tartıştığımız şu sırada, "Çocuklarımızı nasıl yetiştiriyoruz?" sorusuna da mutlaka yanıt bulmamız lazım. Tabii, işin bir diğer boyutu daha var. Bunu yapmazsak, Avrupa'da Müslümanlara karşı eylemlerde bulunan, "Kentimizde cami istemeyiz" diye yaygara koparan sağcıların bu saldırıları karşısında bir şey deme hakkımız olabilir mi? Bir de bunu düşünelim. Uzun lafın kısası, iş ne yazık ki "Mutlu Noeller" demekle bitmiyor. sidiz@milliyet.com.tr Kutlama değil, ciddi özeleştiri