Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İsrail medyasında Türkiye hakkında haberler ve vahim iddialar havada uçuşuyor. Bunların bazılarını kendi medyamızda göremiyoruz. Ülkenin saygın fakat sağcı kesimin “nefret objesi” olan sol eğilimli Haaretz gazetesine göre, Ankara Türk sınırına yaklaşan Suriye birlikleri ile sıcak çatışma olasılığını masaya yatırıyormuş.
“Üst düzey bir Türk kaynağına” dayandırılan habere göre temel endişe Beşar el Esad’a bağlı askerlerin Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin kamplarına ateş açmalarıymış. Dün çıkan bu haber Türkiye’yi yakından tanıyan ve Ankara’daki yetkililerce bilinen Zvi Barel tarafından kaleme alındığı için, söylenenleri göz ardı etmek mümkün değil.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Türk sınırına dayanan Suriyeli askerler nedeniyle Suriyeli mevkidaşı Velid Muallim’e “kaygılarını ilettiğini” kendi basınımızdan biliyoruz. Haartez’e göre Davutoğlu sadece kaygı iletmemiş, Suriye askerlerinin sınır bölgesinden çekilmesini de talep etmiş.
Türkiye ile Suriye arasında çatışma olasılığını, bundan birkaç gün önce ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da dile getirmişti. Birçok kişi bunu “ABD ortamı kızıştırıyor” şeklinde yorumladıysa da, yaşanan gelişmeler ışığında TSK’nın bu vahim olasılığı da ciddiye almak durumunda olduğu açık.
Geçen hafta bir konferansa katılmak için bulunduğumuz Bonn’da bize bir Filistinli gazetecinin söylediklerini burada aktarmamız da gerekiyor. El Arabiya kanalıyla mülakat yapan rejim yanlısı bir Suriyeli, Türkiye’ye kaçanlar hakkındaki bir soruyu, “Onlar Türkiye’de değil Suriye topraklarında” demiş.
Özetle, Suriye tarafından son yıllarda iyi ilişkiler uğruna arka plana itilmiş olan “İskenderun bizimdir” argümanı, Baas rejimi tarafından milliyetçilik adına canlandırılabilir. Suriyeli askerlerin bu anlayışla hareket etmelerinin, iki ülke arasında ciddi hadiselere neden olacağını tahmin etmek ise güç değil.
Öte yandan Ortadoğu basınında Türkiye ile Suriye ilişkilerinin - işin içine İran’ı da çeken bir şekilde - giderek kötüleştiğine dair haberler ve yorumlar artıyor. Milliyet’in dün birinci sayfasından verdiği ve Al-Siyasah adlı Kuveyt gazetesinden aktardığı habere göre, Beşar el Esad, İran’ın dini lideri Ayetullah Hameney’e mektup göndererek, Katar ile Türkiye’yi şikayet etmiş. Bu iki ülkeyi “fırsatçı” diye değerlendiren Esad, “Suriye’nin Türkiye ve Katar’a karşı hiçbir yükümlülüğü kalmadığını” belirtmiş.
Bu arada Tahran’ın da Başbakan Erdoğan’ın Suriye söyleminden rahatsız olduğunu İran basınında çıkan ve Ankara’yı “Suriye’yi karıştırmakla” suçlayan yorumlardan biliyoruz.
İran’ın, Türkiye ile İsrail’in ilişkileri düzeltmek için çalıştıklarına, Mavi Marmara’nın bu nedenle engellendiğine dair haberlere de çok kızdığını, aynı Tahran kaynaklı haber ve yorumlardan biliyoruz.
Bu durumda Molla rejiminin, Başbakan Erdoğan ile ABD Başkanı Obama arasında Suriye konusunda artmış olan ve önümüzdeki dönemde devam edeceğe benzeyen diyalogdan memnun olması da mümkün değil.
Yukarıda sözünü ettiğimiz Haaretz haberinde, İran boyutuna da yer veriliyordu. Lübnan’da yayınlanan Al-Akbar gazetesinin bir haberini aktaran Haaretz’e göre, İran, topraklarındaki NATO üslerini Suriye’ye karşı kullandırmaması konusunda Türkiye’yi uyarmış. Al Akbar’a konuşan “İranlı kaynaklar,” Ankara’nın buna izin vermesi halinde, “İran’ın Türkiye’deki ABD ve NATO üslerine karşı saldırı düzenleyeceğini” söylemişler.
Bunların hepsi elbette isimsiz kaynaklara dayandırılan iddialardır. ABD ve İsrail dahil herkesin ortamı kendi çıkarları uğruna germeye çalıştığını düşünmek de abes olmaz. Ancak, ateş olmayan yerden de duman çıkmaz.
Onun için Ankara’nın önümüzdeki dönemde çok “ihtiyatlı” fakat aynı zamanda “müteyakkız” bir şekilde ilerlemesi gerekecek. Zira, iç siyasetimiz kaynarken, bölgedeki gelişmeler bunun dış siyasetimiz açısından da çok sıcak bir yaz olacağını gösteriyor.