Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan’ın Suriye’deki yönetimden sonra Irak’taki yönetimle de arası giderek açılıyor. Irak Başbakanı Nuri el Maliki’nin son açıklamaları bunu gösteriyor, ki söylenenler AKP iktidarı açısından yenir yutulur gibi değil.
Birkaç hafta önce Wall Street Journal’a konuşurken, “İran’ın değil Türkiye’nin bölgedeki müdahalelerinden endişe duyduklarını” söyleyen Maliki, “Al Hurra” adlı kanala cuma günü konuşurken de aynı yaklaşımı sürdürmüş.
Ajanslara göre Maliki, Türkiye’yi “bölgeye felaket ve iç savaş getirecek bir rol oynamakla suçlamakla” yetinmemiş. “Farklı mezhep ve etnik kesimlere sahip olan” Türkiye’nin de bu durumdan zarar göreceğini söylemiş.

Ankara öngöremedi
Başbakan Erdoğan’ın Irak’la ilgili son açıklamalarına işaret eden Maliki, bunların “iç işlerine müdahale” olduğunu ve “bunu mutlaka engellemek niyetinde olduklarını” da vurgulamış. Öte yandan, Bağdat kaynaklı bazı haberlere bakılırsa, Erdoğan’ın Maliki’yle geçen hafta yaptığı telefon görüşmesi de gergin geçmiş.
Özetle, Irak’taki gelişmelerin de, bir yıl öncesine kadar can dostu olduğumuz Suriye’deki gelişmeler gibi, Ankara’da öngörülemediği anlaşılıyor. Aksi doğru olsaydı, “önleyici diplomatik tedbirlerin” ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesinden çok önce alınmaya başlanması gerekirdi.
Bölgede mezhep çekişmesine işaret edenlere yakın zamana kadar bizde tepki gösterenler çıkmıştı. Bu sorundan söz edenler “mezhep çatışması istemekle” suçlanmıştı. Oysa bu soruna artık bizzat Erdoğan’ın işaret ediyor olması, bölgedeki gerçek durumun Ankara’da anlaşılmaya başlandığını gösteriyor.
Erdoğan’ın geçen hafta, doğru bir tespitle, “Bunların demokratik parlamenter sistemi anlaması veya bunu yaşamaya başlaması herhalde uzun yıllar alacak” demesi de aslında buna işaret ediyor.
Öte yandan Erdoğan’ın açıklamalarının, Sünni olan Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık el Haşimi’yi “terörist” ilan edilip hapse atmaya çalışan Şii ağırlıklı Bağdat yönetimi tarafından “yenir yutulur” bulunulmadığını da Maliki’nin sözlerinden anlamak mümkün.
Erdoğan bu çerçevede, “Mezhep savaşı çıkaranlar ve bunu engellemeyenler bu vebalin altından kalkamazlar” demiş, ayrıca “Irak’ta sağlıklı bir yönetimden bahsetmenin mümkün olmadığını” vurgulayarak, Haşimi’ye yöneltilen suçlamalara inanmadığını gösteren ifadeler kullanmıştı.
Bu tür açıklamaların, sadece Irak’taki değil, bölge genelindeki Şiiler arasında da Ankara’nın mezhep bazında taraf tutmaya başladığına dair bir izlenime yol açtığı görülüyor. Suriye için kıymeti koparan Erdoğan ve Davutoğlu’nun, Bahreyn’deki Şiilere uygulanan zulüm karşısında suskun kalmaları ise bu izlenimi desteklemek için kullanılıyor.

Eşit mesafe vurgusu
Hükümet çevreleri bunu tabii ki hararetle inkâr ediyorlar. Türkiye’nin “dini ve mezhebi ne olursa olsun tüm taraflara eşit mesafede durduğunu” ısrarla vurguluyorlar.
İran Meclis Başkanı Ali Larijani de, geçen hafta Ankara’ya yaptığı ziyaret sırasında, bu mezhep çekişmesini azımsayarak -alışılmış bir şekilde- bu konuyla ilgili haberlerin “İslam düşmanı dış güçler” tarafından üretildiğini söylemişti.
Ancak, hem bölgede hem de bölge dışında Ortadoğu konusunda yazılıp söylenenler, durumun o kadar basit olmadığına, bu arada “Şiilerin liderliğine” soyunan İran’ın da bu mezhep çekişmesinin itici güçlerinden biri olduğuna işaret ediyor.

Yenir yutulur gibi değil
Bölgenin kendi iç dinamiklerinin de zaten “dış güçler” olmadan bu mezhep çekişmesi için fazlasıyla yettiği ortada. Larijani’nin sözlerine rağmen, Ankara’nın bu çekişmeyi artık gördüğünü ve bundan endişe duyduğunu da bizzat Erdoğan’ın sözlerinden anlıyoruz.
Erdoğan’ın sözünü sakınan bir politikacı olmadığı artık dünyada biliniyor. Onun için Maliki’ye nasıl yanıt vereceğini göreceğiz. İçimizden bir ses, geldiği takdirde bu yanıtın yumuşak olmayacağını söylüyor. Nedeni de malum.
Ankara’yı “bölgeye felaket ve iç savaş getirecek bir rol oynamakla suçlamak” bir yıl öncesine kadar kendisini “arabulucu” ve “bölgesel barışın teminatı” olarak gören AKP için gerçekten yenir yutulur gibi değil.