Yazarlar "Sen git çalış!"

"Sen git çalış!"

29.06.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Sen git çalış!"

Sen git çalış

Ali Sirmen


SEVGİLİ,
Bu salı akşamı, Cumhuriyet gazetesinin geleneksel "Yunus Nadi Ödülleri"nin dağıtım töreninde İlhan Selçuk'a rastladım. Bizler yıllardır onu "İlhan Abi" diye çağırırız. Bu, abi, dayı, amca, teyze, bacı gibi deyimleri pek kullanmamaya dikkat edenlerimize bile ters gelmez. Çünkü İlhan Abi kurum olmuştur.
Çok iyi anımsıyorum, insanları sessizce gözleyen Nadir Bey de bu davranışa dikkat etmiş; birgün İlhan Selçuk gelince, ona seslendi:
- Hoşgeldin İlhan Abi!
İlhan Selçuk dahil hepimiz bu karşılama üzerine kahkahayı patlattık.
İlhan Selçuk'un Etiler'de Gazeteciler sitesindeki evinin duvarları, son 30 - 40 yıllık Türk resim sanatının müzesi gibidir.
Benzeri bir olayla, ama daha büyük boyutta, Nazım Hikmet'in Moskova'daki evinde karşılaşmıştım. Duvarlar toplamı milyon dolara ulaşabilecek değerde tablolarla doluydu.
Belirtmeye gerek yok ki, Nazım bunların para değerini hiçbir zaman düşünmemiştir. Zaten hepsi de hediye edildikleri günden bu yana orada duruyorlar.
İlhan Selçuk'a bir gün duvarlarındaki resimlerin çok güzel olduğunu söylediğimde gülerek anlattı:
"Bunların çoğu benim arkadaşlarım. Eskiden resme fazla itibar yoktu. Sergilerde resim falan satılmazdı. Serginin son gününde, ressam arkadaşlar, `hangisini beğendin?' diye sorarlar, sonra gösterdiğin tabloyu koltuğunun altına sıkıştırırlardı. Tabii o sıralar bizde de otomobil falan olmadığından, bunları alır, tramvay ya da otobüste oflaya puflaya, eğer iyice büyükseler, taksi parasına kıyarak, taksiyle, söylene söylene eve getirirdik. Bu kolleksiyon böyle oluştu işte."
Çok şükür artık ressamlarımız satıyorlar. Hem de kimileri oldukça iyi satıyorlar.
Sevgili, sanatçının emeğinin karşılığını bulması ne kadar güzel bir şey değil mi?
Buna karşın, yine de zaman zaman, kimi ressamların artık cebine girecek para demek olan o resimlerini dostlarına hediye ettikleri oluyor.
Örneğin, sanatıyla olduğu kadar kişiliğiyle de, eşsiz bir yeri olan Komet bir keresinde bizi Paris'te konuk ettiği yetmiyormuş gibi, giderken iki tane de tablosunu bütün itirazlara karşın, şaşkın bakışlarıma karşın bavula yerleştirmez mi?
Bir ressam dostum var, sık sık görüşürüm. Tanıdığım en talihli sanatçılardan biri. Çünkü yaşıyla sanatı doğru orantılı olarak gelişiyor; yetmişi geçmesine karşın her sergisi bir öncekinden başarılı oluyor.
Ve o da son zamanlarda iyi satıyor.
Üstelik de iyice eli açık olduğundan, biraz tablo sattı mı, bizim küçük grubu toplayıp, doğru meyhaneye götürüyor.
Yavaş şavaş, biz de onun fırçasını, tualini ve paletini, meyhane parası basan darphane araçları gibi görmeye başladık.
O çalışıp satıyor, sattıkça, biz de yiyip içiyoruz.
İçiyoruz içmesine de, birkaç kadeh atınca, endişe ile birbirimize bakıyoruz, "bu çok içmesin sonra çalışamaz" gibilerden.
Birgün içimizden biri iyice endişelenmiş olacak ki, dayanamadı ve ressam dosta dönüp seslendi:
- Sen yeterince içtin, daha içersen çalışamazsın, hadi sen git artık çalış!
Bizim cömert sanatçı dostumuz da inanılmaz bir uysallıkla,
- Doğru dedi, ben artık gidip çalışayım.
Bizim dost yine çalışıyor, yine tabloları satıyor, yine bizi içmeye davet ediyor.
Ama artık kimsenin uyarısına da gereksinimi kalmadı.
Çünkü, ne zaman bizim uyarıda bulunan arkadaş endişe ile çevresine bakınsa ve de bizden onaylayan baş sallamaları alsa, o hiçbir şey söylenmesine fırsat vermeden, hemen kalkıyor ve
- Ben artık gidip çalışayım, diyor.
Yaa işte böyle Sevgili.

Yazara Email A.Sirmen@milliyet.com.tr