Servet Yıldırım

Servet Yıldırım

servet.yildirim@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Biz “İki mi olur yoksa 3 mü?”yü tartışırken, 4 diyenler ortaya çıktı. Amerikan Merkez Bankası 2015 ve 2016’da faizi birer defa artırmıştı. Bu yıla ait beklenti iki faiz artırımıydı ama Fed faizlerine karar verecek üyelerin öngörülerini yansıtan tablodan “3 artış” çıkınca piyasa beklentisi hemen bu yöne kaydı. Fed para politikası kurulu üyeleri 3 dediler diye 3 artış olacak diye beklemeyin, 2016’da 2 artış öngörmüşlerdi ama koşullar ancak 1 faiz artırımına imkân vermişti.

Salı günü Fed Başkanı Yellen’ın senatoda sunum yaptı. Dünya piyasaları dikkatle Yellen’i dinlediler, faiz konusunda ipucu vermesini beklediler. Dünyanın en etkili kadını özetle dedi ki: “Faizi artırmak için çok fazla beklemek akıllıca olmaz. Böyle bir şey Fed’in sonradan faizleri daha hızlı artırmasına neden olur ki bu da piyasaları bozar ve ekonomiyi resesyona sokabilir.”

Haberin Devamı

Bu sözler, Fed’in faizleri bu yıl 3 defa artıracağı, hatta belki de 3’le yetinmeyip 4’üncüyü bile yapabileceği beklentisini pompaladı. “Mart ayında artış olmaz, Fed ilki için haziranı bekler” deniliyordu. Şimdi 14-15 Mart toplantısına da o gözle bakılmaya başlandı. Avrupa’da seçimlerin olduğu, Asya’nın ve gelişmekte olan ekonomilerin toparlanmakla beraber halen kırılganlığını koruduğu ve ABD’nin Trump tarafından yönetildiği bir ortamda bırakın 4’ü, 3 faiz artışı bile bana zor görünüyor. Belirsizlik çok fazla ama kesin olan şey piyasaların bu yılı Fed gölgesinde geçirmeye devam edeceği. Oynaklığın ve belirsizliğin bu kadar yüksek olduğu böylesi bir ortamda aşırı döviz riski üstlenmek kadar tehlikeli bir şey olabilir mi?

Piyasalarda Fed gölgesi

Büyüme hız kesti, işsizlik arttı

İşsizlikte ülkeleri gruplara ayırırsak biz herhalde yüksek işsizlik grubunda yer alırız. En altta Almanya, Japonya, Meksika ve ABD gibi işsizlik oranının yüzde 3-4’lerde olduğu ülkeler var. Rahatlar, doğru politikalarla işgücüne katılan vatandaşlarına istihdam yaratabilmişler. Bir sonraki grup yüzde 5-10 arası orta işsizlik sınıfındakilerdir. Bu grupta Kanada, Polonya, İrlanda, İsveç ve Hollanda gibi ülkeler yer alıyor. Bizim gibi yüzde 10-15 arası yüksek işsizlik oranına sahip olan ülkeler grubunda ise Brezilya, İtalya, Hırvatistan, Mısır ve Avusturya gibileri var. Bir de Yunanistan ve İspanya gibi AB üyelerinin ya da Karadağ ve Makedonya gibi AB’ye girmeye çalışanların veya Sudan ve Kongo gibi bu dünyayla hiç ilgisi olmayanların yer aldığı yüzde 15’ten başlayıp 50-60’lara kadar giden çok yüksek işsizlik grubu var.

Haberin Devamı

Dün açıklanan verilere göre, Türkiye’de kasımla sona eren son bir yılda 980.000 kişi daha işgücüne katılarak iş aramaya başlamış. Bunların 390.000’ine iş yaratabilmişiz. İş bulamadığımız 590.000 kişi ise işsizler arasına katılmış. Böylece işsizlik oranı bir yılda 1.6 puan artarak yüzde 12.1 olmuş. Tarımda istihdam edilenleri hesaba dahil etmeden bakarsak işsizlik oranı yüzde 14.3 olarak hesaplanmış. Asıl kaygı verici olan ise genç nüfus arasında işsizlik oranının bir yılda yüzde 19.1’den 22.6’ya yükselmiş olması.

Bunlar Türkiye için yüksek oranlardır. Tırmanarak çok daha yüksek işsizlik oranına sahip ülkeler arasına girme riskini taşımaktadır. Bizim yönümüz 2012 ortasında gördüğümüz yüzde 7.3 olmalıdır. Ancak o orana 2010 ve 2011’deki yüzde 9 gibi çok yüksek ancak sürdürülebilir olmayan büyümelerden sonra ulaşmıştık. Büyüme sürdürülebilir olmadığı için işsizlik 4 yılda yüzde 7’lerden 12’lere tırmandı. Tekrar hızla aşağı çekmek mümkündür. Türkiye’nin önceliği sürdürülebilir ve istihdam yaratan bir büyüme modeliyle işsizliği makul düzeylere çekmek olmalıdır. Bizim için makul olan düzey ise yüzde 5 civarıdır.

Haberin Devamı

Cari açık sorununu çözdük mü?

Cari işlemler açığı geçen yıl 487 milyon dolar artışla 32.6 milyar dolar oldu. 2016 programı ilk hazırlandığında hedef 28.6 milyar dolardı, ama o zamanlar Rusya ile uçak krizi patlamamıştı. Uçağın düşürülmesinin ardından 31.3 milyar olarak revize edildi. Toplamda 1.3 milyar dolarlık sapma var. 74.4 milyar dolar açığın verildiği 2011 ve 63.6 milyar açığın verildiği 2013’e göre fazlasıyla tolere edilebilir bir sapma.

Cari açıktaki artışı sınırlayan faktör ithalattaki gerilemeydi. İthalat geçen yıl 9 milyar dolar daralarak 191 milyara indi. İthalattaki azalma olumlu ancak kalıcı mı? Eğer üretim teknolojisinde bir sıçrama yapmış ya da ithal ettiğimiz bazı malları içerde üretmeye başlamış olsaydık bu düşüş bizi heyecanlandırırdı. Ancak durum öyle değil. İthalat düşüşünün arkasında 3 gelişme var. 1) Petrol fiyatlarındaki gerileme ile enerji ithalatımız azaldı. 2) İç talep durgunluğu nedeniyle firmaların hammadde ve ara malı ithalatı frenlendi. 3) Kurda öngörülenden fazla artış nedeniyle ithal mala talep zayıfladı. Bu faktörler geçici ve konjonktürel. Bugün var, yarın yok.

Tablonun açığın artmasına neden olan tarafında ise ihracat ve turizm gelirlerindeki düşüş var. Seyahat gelirleri geçen yıl 7.9 milyar dolar düşüşle 18.7 milyara indi. Rusya ile uçak krizi ve güvenlik endişelerinin turizmdeki faturası bu. İhracat ise Rusya ve Ortadoğu’daki daralmayla 2.6 milyar dolar geriledi.

Cari işlemler dengesi bir anlamda ülkenin tasarrufları ile yatırım harcamaları arasındaki farktır. Eğer yatırım harcamalarını finanse edebilecek kadar tasarruf edemiyorsak ya harcamaları kısıp daha düşük büyümeye razı olacağız ya da dışarıdan para bulacağız.

Geçen yıl yaklaşık 9 milyar dolarlık doğrudan yabancı sermaye yatırımı olmuş. Bunun içinde yabancıların 3.9 milyar dolarlık gayrimenkul alımları da var. Net 6.4 milyar ise portföy yatırımları yoluyla gelmiş. Yine 6.9 milyar dolar krediler gibi diğer yatırımlarla ülkeye girmiş. Bir de nereden nasıl geldiğini açıklayamadığımız 11 milyar dolarlık giriş var. O da “net hata noksan” olarak bilançoda. 2015’te olduğu gibi 2016’da da toplam cari açığımızın üçte birini nasıl finanse ettiğimizi açıklayamadık. Kayıtları derleyen Merkez Bankası bu hatayı “Verilerin değişik kaynaklardan elde edilmesi, değerleme, ölçme ve kayıt zamanı farklılıkları”na bağlıyor.

Özetle, 2016’da da önceki yıllarda olduğu gibi harcamalarımızı karşılayacak kadar tasarruf edemedik. Bu yüzden istediğimiz kadar büyümek yerine dışarıdan bulabildiğimiz kaynak kadar büyüdük. Diğer ülkelerin tasarrufları sayesinde büyümemizi sağlayacak harcamaları yapabildik. Bunu yaparken dışarıdan gelen paranın yaklaşık üçte birinin ise nereden geldiğini anlayamadık.