Altan ÖYMEN
-"CANIM artık Atatürk'ü laikliği falan bırakın. Sivil olun. Demokrat olun."
Bazı düşünürlerimizin Türkiye'deki
"sol"a sık sık yaptığı bir öneri var ki, özeti budur. Bu, Milliyet'te
son yayınlanan
"Değişen Sol" başlıklı yazı dizisinde de geniş olarak yer almıştır. Biz de bugün bu konu üzerindeki düşüncelerimizi özetleyelim.
Bu
"formül"; "Atatürk ve laiklik"le
"sivillik ve demokrasi"nin birbiriyle çelişkili olduğu varsayımına dayanmaktadır.
Yani: Atatürk'e ve laikliğe sahip çıkıyorsan, sivil ve demokrat olamazsın.. Eğer sivil ve demokratsan, Atatürk ve laikliğe sahip çıkamazsın.
Niçin?.
Burada, bir teorik, bir de pratik gerekçe öne sürülüyor ki, ikisi de çok yanlıştır.
* * *
TEORİK gerekçe şudur:
"Atatürk'ün kurduğu devletin temelinde, askeri yapılanma vardı. Laiklik dahil birçok devrim o düzen içinde gerçekleşmiştir. Gerçi sonradan demokrasiye geçilmiştir ama, o devrimler `tabu'
haline getirilmiş ve Anayasa yoluyla devletin muhafazası altına alınmıştır. Bunların demokratik yoldan değiştirilmesi imkanı tanınmamıştır. Bu durum demokrasiye aykırıdır. Atatürk'e ve laikliğe sahip çıkmak da, demokrasiye aykırı olan bu durumun devamını istemektir."
Gerekçe budur ama, bu gerekçeyi öne sürmek, ancak, demokrasiyi sadece
"seçim"den ibaret bir mekanizma sanmakla mümkündür. Oysa, en az 18'inci yüzyıldan beri biliniyor ki, demokrasinin iki temel direğinden biri
"seçim"dir ama, öteki de
"insan hak ve hürriyetleri"dir. O hak ve hürriyetlere, hiçbir ülkede halk oyuyla da olsa müdahale edilemez. Edilirse, o ülkede demokrasinin varlığından söz edilemez.
Türkiye'de de laiklik her şeyden önce, insan hak ve hürriyetlerinin teminatıdır. Çünkü, uzun söze gerek yok, laikliğin alternatifi meydandadır:
"Şeriat hukuku"..
Tamamen yanlış bir
"demokratlık" uygulamasıyla o hukukun gelip yerleşmesine göz yumulursa, ortada o hak ve hürriyetlerden eser kalır mı?.. Başka yüzlerce unsuru bir yana bırakalım. En basitinden: İnsan hak ve hürriyetlerinin başta gelen ilkesi
"kadın - erkek eşitliği"dir. Kadının şahitliğinin erkeğin
"yarısı" kadar hükmü olan bir
"hukuk" düzeni içinde, o eşitliğin var olduğu iddia edilebilir mi? Dolayısıyla
"demokrasi"nin var olduğu.
Bu yüzdendir ki, laikliğe sahip çıkmak,
"demokratlık"tan uzaklaşmak değildir. Tam tersine,
"demokrat" olmanın temel gereğidir.
Sivil olmanın da gereğidir. Çünkü
"üniforma" denilen şey, sadece askerlere ait değildir. Toplumun tüm kadınlarına çarşaf giydirip, tüm erkeklerine sakal bıraktırmak da, onları üniforma altına sokmak demektir. Öyle bir kıyafet düzeni içindeki
"sivil"in sivilliği mi kalır?
* * *
"FORMÜL"ün pratik gerekçesine gelince.. Bu, daha da eski bir gerekçedir. CHP'nin 1950 seçimlerinde iktidardan düşüşünden itibaren, zaman zaman öne sürülür. Bu, Atatürk'e ve laikliğe sahip çıkmanın, bir partiye oy kaybettireceği tahminine dayanan bir gerekçedir:
"Atatürk'ün kurduğu devlet, pek çok iş başardı ama, geniş vatandaş kesimleri de bundan rahatsız oldu. CHP gibi partiler, Devlet'in ilkelerini falan bırakıp, halkın o kesimlerinin oyunu kazanmaya baksın."
Evet, bu gerekçe, yaklaşık 50 yıldan beri gündeme gelir. Hatta bazı dönemlerde politika olarak benimsenip uygulamaya geçirildiği de olmuştur.
Siyasal partiler, elbette
"halkın geniş kesimleri"nin oyunu kazanmak için uğraşacaklar. Ama bunu yaparken, Atatürk'ü ve laikliği ihmal etmelerinin hiçbir gereği yoktur. Tam tersine: Halkın geniş kesimlerinin çıkarıyla Atatürk'ün yaptıkları ve söyledikleri, birbiriyle tam bir uyum içindedir.
Temeli 1924 yılında atılmış olan
"8 yıllık eğitim"e - belirli kesimi hariç - büyük çoğunluğu tarafından verilen destek, bunun son örneğidir.
Evet, Atatürk ve laiklik..
"Sol" partiler için onlara sahip çıkmak, sadece bir demokrasi görevi değildir. Aynı zamanda, tutarlı ve geçerli politikalar izlemenin vazgeçilmez gereğidir.
İsterseniz, TIME dergisine - dünyanın hiçbir ülkesinden gitmediği kadar - mesaj gönderen onbinlerce Türk vatandaşına sorun. Bunu size, onlar da anlatabilir.
Yazara Email A.Oymen@milliyet.com.tr