Yazarlar Temel'in hatasına düşmeden..

Temel'in hatasına düşmeden..

15.12.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Temel'in hatasına düşmeden..

Temelin hatasına düşmeden..

Altan ÖYMEN

KARARA son dakikada bazı "teselli" unsurları sokuldu. Fakat bunlar, Türkiye'nin diğer 11 ülkeye uygulanan "sürec"in dışında tutulduğu gerçeğini değiştirmiyor. O 11 ülke, artık Avrupa Birliği üyeliğinin "bekleme odası"na girmişlerdir. İçlerinden 6'sının randevusu kesinleşmiştir. Diğer 5'i sıralarını bekleyeceklerdir. Türkiye ise, o odanın dışındaki bir başka odada tek başına oturacaktır. "Bekleme odası"na kabul edilebilme yeteneğine ulaşmaya çalışacaktır.
Son dakikadaki "teselli" unsurları, Avrupa Birliği'nin, bu "ayrı odada oturma" halini de, 11 ülkeninki gibi, "bir süreç" olarak nitelendirmesidir. Tabii, bunun adı ve özelliği başkadır: "Hazırlık süreci".. Karara göre, bunun için bazı mekanizmalar oluşturulabilecektir. Daha önceki karar tasarılarında bulunmayıp da karara sonradan giren bu unsuru, Sami Kohen, bir "hazırlık sınıfı" statüsüne benzetiyor. Öteki 11 ülke, okulun ana sınıflarına girip "tahsil"lerini ilerletirken, Türkiye "hazırlık sınıfı"nı geçmeye uğraşacaktır.
* * *
BU gibi "yenilikler"le ve verilen demeçlerle ne kadar yumuşatılırsa yumuşatılsın, bu "ayırımcı"lığın, Avrupa Birliği'nin temel ilkeleriyle de, akıl ve mantıkla da bağdaşır yanı olmadığı, çoktan beri bellidir. Bunu yeniden anlatmaya çalışıp, daha önce yazılıp söylenenleri tekrarlamaya gerek yoktur. Bugünün meselesi, Türkiye'nin bu karar karşısında nasıl bir tavır takınacağıdır. Bu satırların yazıldığı sırada, hükümetin bu konudaki çalışmalarını sürdürdüğü bildiriliyordu. Dileriz, o çalışmalar, gerek uzmanlık, gerek siyaset açısından yeteri kadar geniş bir görüş alışverişi ortamında yürütülüyor olsun..
* * *
BİZİM, bu aşamada, önemine işaret etmek istediğimiz öncelikli nokta şudur:
Türkiye'nin Avrupa Birliği'yle ilişkilerine iki ayrı devlet arasındaki ilişkiler gibi bakılamaz. Türkiye'nin o Birliğe üye olmasa bile, o Birliğin kurumları içinde yeri vardır. İkili anlaşmalara ve uluslararası hukuka göre belirli "hak"ları vardır. Roma Anlaşmaları ilkelerine dayanan 1963 Ankara Anlaşması, Gümrük Birliği üyeliği, protokoller, karma komisyonlar.. Bunlar, Türkiye'nin Birliğe üye olma talebinin hukuki temelleridir. Avrupa Birliği'nin bir kısım erkanı istese de istemese de, Türkiye, o hukuki temele sahiptir.
* * *
HEMŞERİMİZ Temel'e atfedilen hikaye ünlüdür: Arkadaşı İdris'e borç vermiş. Geri alamamış. Mahkemeye gitmiş. İlk duruşmada yargıç İdris'e:
- "Senin bu adama borcun varmış, niye ödemiyorsun?" diye sorunca, İdris, yüzüne bir hayret ifadesi oturtturmuş:
- "Ben bu adamı tanımıyorum ki, ona borcum olsun.."
Bu, Temel'in başından aşağı kaynar suların inmesine yetmiş. O hızla demiş ki:
- "O beni tanımıyorsa, ben onu hiç tanımıyorum."
Yargıç, kararını vermiş:
- "İddia sahibi iddiasından vazgeçmiş ve dava düşmüştür."
* * *
BUNUN gibi.. Avrupa Birliği'nden çıkan haksız karara karşı haklı tepkilerimiz, Türk dış politikasını, Temel'inkine benzer bir hataya sürüklememelidir. Türkiye, Avrupa Birliği'yle şimdiye kadarki ilişkilerinden doğan "üye olma hakkı"na, bir "hak" olarak sahip çıkmaya devam etmelidir.
Gerçi, bu konuda karar verecek tarafsız bir mahkeme yok. Son karar mercii, Avrupa Birliği'nin kendisi..
O Birliğin kararlarına şu anda egemen olan belirli hükümetlerin tavrı da meydanda.. Türkiye, artık onlarla uğraşıp vakit kaybedecek değildir. Fakat o ülkelerin dışındaki tüm ülkeler, Türkiye'nin o hakkı muhafaza ettiğini bilmelidir.
Kısacası: Türkiye, önceki günkü Lüksemburg kararına karşı tepkisini gereği gibi göstermelidir. O kararı alan Avrupa Birliği organlarıyla ve o kararın öncüsü olan belirli hükümetlerle ilişkilerinin artık eskisi gibi olamayacağını da göstermelidir. Ama bunları "İdris'in oyunu"na gelmeden yapmalıdır.
-------------
NOT: Bu yazı, hükümetin dün akşamki açıklamasından önce yazılmıştır.

Yazara Email A.Oymen@milliyet.com.tr