Tolga Şardan

Tolga Şardan

tsardan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye, geçen hafta telefonları usulsüz dinlenen kişilere ait yeni listelerin ortaya çıkmasıyla sarsıldı.
Aslında “sarsıldı” demek biraz ağır oluyor, listelerin yayımlanmasından sonra pek “sarsılan” da görülmedi.
Başbakan Erdoğan, bir kaç seçim mitinginde bu konuya değindi. Ancak telefonları dinlenenler, gelinen noktayı sanki olması gereken bir halmiş gibi sakin biçimde değerlendiriyor.
Demokrasinin geliştiği ülkelerde yaşanması halinde büyük fırtınaların kopacağı usulsüz telefon dinlemelerini toplum kanıksar hale geldi.
Her gün yeni bir dinleme kaydının kamuoyuna yansıması ve telefonu dinlenen kişilerin listelerinin çarşaf çarşaf yayımlanması günlük rutinimiz oldu.
Kamuoyuna yansıyan son listelere göre, Edirne’den Van’a 30 farklı kentindeki emniyet birimlerinde binlerce kişiye yönelik “şüpheli” telefon dinlemeleri gerçekleştirilmiş.
Emniyet İstihbarat Dairesi’nde inceleme yapan müfettişlerin raporlarına göre ortaya çıkarılan bu telefon dinlemelerinin ne kadarının “gerçek suç”tan, ne kadarının “ihtiyaç”tan dinlendiği şimdilik tam bilinmiyor. Bilinen tek gerçek ise ülkenin tam bir telefon dinleme cenneti haline gelmesidir.
Emekli emniyet müdürü Ali Fuat Yılmazer’in katıldığı televizyon programındaki “Usulsüz bir tek telefon dinlemesi yoktur” açıklaması kanımca “kesinlikle” doğrudur.
Zira; istenildiği zaman, istenildiği şekilde gerek telefon numaraları, gerek kullanılan telefon cihazlarının IMEI numaraları, gerekse hedef kişilerin gerçek isimleri yerine sahte isimler üzerine mahkemelerde binlerce telefon dinleme kararı çıkartılırken, bu kadar yasal kolaylığa karşın “yasadışı dinleme”de ısrar edilmesi anlamsız!

10 kat artış!
Türkiye’deki yasal telefon dinleme kayıtlarının tutulduğu Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nda (TİB) 17 Aralık sonrasında başlatılan denetlemelerin ön raporlarında son iki yılda 509 bin kişinin telefonunun dinlenmesi için 217 bin mahkeme kararıyla 1 milyon 200 bin telefon dinlemesi işlemi yapıldığı ortaya çıkmıştı. (Tabii, son iki yılın ötesindeki bilgiler silindiği için tam rakamlar tespit edilemiyor)
Fotoğrafı bazı bilgilerle netleştirelim...
2005’te Türkiye’de adli kolluk olarak tanımlanan emniyet ve jandarma birimlerinin, telefonunu dinlediği hedef kişi sayısı toplamda 50 bine yakındı.
Aradan geçen sekiz yılda TİB rakamlarına göre, telefonu dinlenen sayısının 10 kat artmasının mutlaka mantıklı bir gerekçesi vardır!
Burada sorulması gereken soru şudur:
“Sekiz yıl içinde Türkiye’de telefon dinlemelerini 10 kat artıracak hangi tehdit yaşanmıştır?”
Ergenekon mu, Balyoz mu, casusluk soruşturması mı, uyuşturucuyla mücadele mi, çetelerle mücadele mi, yoksa terörle mücadele mi?
Sekiz yılda bu suçlarla gerçekten mücadele edilmiş, önemli başarılar elde edilmiş, kamuoyuna gerçek hizmet verilmiştir. Bunu yadsıyamayız.
Ancak, ortaya çıkan listelerin ayrıntılı incelenmesi halinde hangi suçların ne kadar tehdit algısı yarattığı belirlenebilir.
Suçla mücadeleye karşın, yine de telefonu dinlenen kişi sayısının 10 kat artış göstermesi oldukça abartılıdır.
Bu abartılı rakamın tek açıklaması ise “ihtiyaç”tır!

‘İhtiyaç’a bir örnek daha
İstanbul Emniyeti’nde inceleme yapan müfettişler, Narkotik Şube’nin sadece kenevir bürosunda 7 bin telefon dinlemesi yapıldığını tespit etti. (Diğer bürolar ele alındığında rakamın büyüklüğü görülecektir)
Bu rakama göre, organizatör, sokak satıcısı ve kullanıcı diye bakıldığında ‘İstanbul’un en az üçte biri esrar kullanıyor’ demektir.
Eğer, İstanbul’da 5 milyon kişi esrar kullanmıyorsa, o halde neden bu kadar çok telefon dinlemesine ihtiyaç duyulmuştur?
Dahası...
Telefon dinlemelerinde genel uygulama şudur:
Telefon dinleme talebinde bulunan emniyet biriminin görevlisi, talebi bizzat kendisi savcılık ve mahkeme kalemine götürüp takip eder. Bu hem gizlilik hem de yeknesaklığı sağlamak için yapılır.
Ancak, müfettiş incelemelerinde görüldü ki İstanbul’da telefon dinleme taleplerinin takip edilmesi için bazı polisler İstanbul Adliyesi’nde özel evrak takibi için görevlendirilmiş. Yani telefon dinleme talepleri o kadar çok ki, artık birimler kendileri yetişemiyor, adliye ile irtibat görevlisi olarak polis yetkilendirip dosyaları takip edip sonuçlandırıyorlar!
2014 Türkiye’sinde telefon dinlemelerinden üç ayrı kesit böyle.
Bu noktada son sözümüz, aynı zamanda kendisi de telefon dinleme mağduru olan Başbakan Erdoğan’a.
Kamuoyuna yansıyan telefon dinleme kayıtlarının 2011 ve 2012’de yoğunlaşması tesadüf olmasa gerek. Bu dönemde emniyet teşkilatında görev alan ve telefon dinlemelerinde “denetleme görevi” olan üst yöneticiler - yeni açığa alma işlemlerine karşın - halen görevdeler.
Bu durum vicdanları yaralamaktadır!