Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Hakkâri’ye giden yol artık saat 15.00’te kapanmıyor. Çözüm süreci nedeniyle bölgede barış havası hakim. Halk artık terörün tahribatından bıkmış, normal bir yaşam istiyor, kalıcı çözümler bekliyor...

Barış sağlandı endişe sürüyor

Fotoğraflar: Dağhan Kozanoğlu

Aşiret kavgasında barış sağlandı, gerginlik bitti ama Hakkâri hâlâ tedirgin. Nedeni, barışın kalıcılığıyla ilgili güven sorunu. Açıkcası kucaklaşma ve öpüşmeye rağmen ufacık bir kıvılcımla aynı olayların yaşanmasından korkuyorlar. Bunda da haksız değiller. Çünkü her ne kadar ‘provokasyon, bu sefer farklı’ denilse, “Birlikte yaşamaya mecburuz” diye umut veren sözler olsa da olayların altında yatan cehalet,işsizlik, yoksulluk, unutulmuşluk gibi gerçek nedenler aynen duruyor... Daha doğrusu yıllar geçse de bu tablo değişmiyor. İşte size kanıt:
Yıl 1998... Bundan tam 16 yıl öncesi... Yazı işleri ve yazar kadromuzla Hakkâri’deyiz. Yöneticiler ve halkla görüştükten sonra 22 Haziran 1998 tarihli Milliyet gazetesinde yer alan tespitlerimiz şöyle:
“Kentin 15 saat dünya ile ilişkisi kesik, yol saat 15.00’te kapanıyor. İşsizlik dev sorun, boşaltılan köyler işsiz ordusu yarattı. Sağlık felaket. Hayvancılık bitmiş durumda. Köylü ete, süte muhtaç. Sanayi sıfır. Kentte bir fabrika bile görmek mümkün değil.”
Dönelim bugüne... Çözüm süreci nedeniyle bölgede barış havası hakim. Hakkâri’ye giden yol artık saat 15.00’te kapanmıyor, istediğin saatte gidip gelmek mümkün ama diğerlerinde değişiklik yok. Ve ne acı ki 16 yıl önce yazdığımız ‘çözüm bekliyor’ satırları bugün için de geçerli:
“Hakkârili terörün tahribatından bıkmış, normal bir yaşam istiyor. Bir avuç yönetici Türkiye’nin Hakkâri gerçeğini değiştirmek için çaba veriyor. Hakkâri bir köşede unutulmuş kalmak istemiyor, kalıcı çözümler bekliyor.”

‘Cehalet baki kaldı’
Yaşanan son olayların temelinde de bu sorunların yattığına dikkat çeken Pinyanişi aşireti reislerinden Orhan Piruzbeyoğlu, tek çıkış yolunun cehaleti yenmek olduğunu söylüyor. Aşiret reisliği, ağalık sözünü kabul etmediğini belirten Piruzbeyoğlu şöyle diyor:
“Benim babam (Macit Piruzbeyoğlu) yurtsever bir insandı, halkına hizmet etti, ağa değildi. O öldükten sonra bu millete biz hizmet etmeye başladık. Pinyanişi aşireti reisi ağası ben bunu kabul etmiyorum. Çünkü bu zihniyet çok geride kaldı. Ya, biz gelmişiz 2014 yılına halen Ertuşi,

Pinyanişi kavga edecekler...
Hakkâri’de şöyle bir sorun da var. İki-üç genç yolda kavga eder, ‘Bu filan kabiledendir, şu filan kabiledendir’ tartışması başlar. Oturun bakın hangisi haklı, kim haksız 2 tokat vurun gitsin yahu. Bu zihniyetle daha nereye kadar gidilecek. İnşallah bu son olur.”
Terör nedeniyle Çukurca’nın 40 köyünün boşaldığını, Hakkâri merkeze gelenlerin dağdan ot toplayıp hamallık yaparak geçimlerini sağladıklarını anlatan Piruzbeyoğlu, “Artık hepsi çocuklarını okutmak istiyor” diyerek devam ediyor:
“Çukurca’dan 5-10 doktor, 10-15 mühendis çıktı. Ben de oğlumu okutuyorum. Çünkü bu memleketin tek bir çıkış yolu vardır o da cehaletten kurtulmasıdır. Hakkari’de 680 milyon köy tazminatı dağıtıldı, değişen sadece araba ve ev sayısı oldu, cehalet baki kaldı.”

‘Et ve tırnak gibiler’
Ertuşi ile Pinyanişi aşiretleri arasında arabulucuk yapan Mesut Barzani heyetinin toplantılarına katılan Silehi aşireti (Pinyanişi kolu) reisi ve Durankaya Beldesinin bağımsız Belediye Başkanı Fatih Keskin de yaşananların Hakkâri’yi çok üzdüğünü söylüyor. Hakkâri’yi seven, bölünmesini istemeyen insanların, aşiret reisleri ve kanaat önderlerinin araya girmesiyle sorunun çözüldüğünü belirten Keskin, “Aksi takdirde herkes bu işin içine girerdi” diyor.
Ertuşi ve Pinyanişiler’in et ve tırnak gibi olduğunu, anne, baba, amca tarafından akrabalık bağı blunduğunu anlatan Keskin, kalıcı barış ve huzur için acil çözüm bekleyen sorunlara dikkat çekiyor:
“Bizim sıkıntılarımız çok. Yatırım sıkıntısı, istihdam sorunu. Doktor yok, öğretmen yok, işsizlik had safhada. Böyle olunca memleketten huzur beklenir mi? İnsan barışı tokken, huzurluyken yapar. Eve ekmek götüremeyen adam ne yapabilir?
İşte gördük kendini bilmez bir gencin yaptığı olay ne hale geldi. 12 Eylül’den bu yana Hakkâri’de ilk kez sokağa çıkma yasağı ilan edildi. İnsanlar bayram arifesinde bir şey satamadı, sebze, meyve çürüdü ve zararı biz çektik. Artık bu zihniyeti değiştirmek lazım. Böyle en ufak bir işte, aşiret, maşiret olmaz. Bizde dünyaya, metropollere ayak uyduralım, ufkumuzu genişletelim sıkıntı bu.”

Haberin Devamı

Barış sağlandı endişe sürüyor

Haberin Devamı

İstihdam yaratılması acil ihtiyaç

Haberin Devamı

Hakkâri Belediyesi Eş Başkanı Dilek Hatipoğlu sabah 08.30’da makamındaydı, özel kalem müdürüne ‘Kentteki ‘özel’ durum nedeniyle mi?’ diye sordum. Değilmiş. Her gün 08.00’de gelirmiş. Bekletmeden içeri aldılar. Geniş makam odasının bir duvarını kaplayan ‘Berçelan Yaylası’ posterinin önünde konuşmaya başladık. Hatipoğlu’nun yaşanan olaylarla ilgili değerlendirmesi şöyle:
“Olay iki gencin yaptığı münakaşa sonucu başladı, farklı güçler bunu kullanmaya çalıştı. Çünkü bir çözüm süreci, barış süreci var, bundan dolayı halkta, memnuniyet, mutluluk son safhadaydı. Özellikle Ramazan nedeniyle gece 3’lere kadar sokakta herkes sohbet ediyor, konuşuyordu. Güzel bir ortam vardı ama iki gencin kavgası bu aşamaya getirtilmeye çalışıldı. Yoksa yıllardır Hakkâri’de kavgalar oluyor ama sonrasında sağduyu hakim oluyordu. Yatıştırmak için aralarına girdik; cam, çerçeve zararını belediye olarak karşılayalım dedik ama olmadı. Üç gün süren olaylarda tehlike çanları çalıyordu ama müdahalede geç kalındı.”
‘Roboski’deki 34 can gitmezdi’
Gelelim Eş Başkan Hatipoğlu’nun Hakkâri’nin sorunları ve çözüm önerilerine dönük düşüncelerine:
“Buranın acil ihtiyacı istihdam yaratılması. Yıllardır süren savaştan dolayı köyden göç oldu. Kendi yetiştirdiklerini yiyip içen insanlar kimseye muhtaç değildi. Buraya gelince bir kuru ekmeğe muhtaç oldular. İş var mı? Yok. Bir fabrika görüyorsanız yazın. Devlet daireleri zaten sınırlı ölçüde memur çalıştırabiliyor. İnsanlar başka yerlere göç ediyor, oralarda da yapacağı tek iş hamallık ya da garsonluk. Bu yönde devletin adım atması gerekirdi. Yani burada bir iş ortamı yaratılabilirdi ya da köylere dönüşü sağlayabilirdi. Bir başka çözüm de sınır ticaretini serbest bırakmak. Zaten yasak olmasaydı Roboski’deki 34 can da gitmezdi...”

Barış sağlandı endişe sürüyor

Kalaşnikofların gölgesinde yaşam

Ertuşi aşireti, dünyanın ilk ve tek aşiret konfederasyonu. Tek lider ve herbirinin başında reis ya da aksakallı (aşiret büyüğü) olarak adlandırılan kişilerin bulunduğu 12 koldan oluşuyor. Ertuşiler’in lideri İskender Ertuş, yapıyı anlatırken ‘tugay’ örneğini veriyor: “Tepede komutan altta ona bağlı tabur komutanları gibi” diyor. Töre gereği, Ertuşiler’de de disiplin aynen askeriye gibi ön planda. Alttaki kolların başındaki aksakallılar önemli konularda liderlerine danışmadan adım atmıyorlar. Bunun bir örneğine de Ertuşi ve Pinyanişi aşiretleri arasında süren barış görüşmelerinde tanık olduk. Hakkâri’de Vali’nin başkanlığında yapılan ilk barış toplantısında masaya oturan İskender Ertuş, daha sonra bu görevi Jirki aşiretinin aksakallısı Mehmet Adıyaman’a verdi. Ancak Ertuşiler adına barış ve kucaklaşma onayı Yine İskender Ertuş’tan çıktı....
Aynı yöntem seçim dönemlerinde de uygulanıyor ve tüm aşiret oyları liderin işaret ettiği parti ya da kişiye gidiyor. Örneğin daha önceleri hep iktidar partisinden yana bir tavır sergileyen Ertuşiler’in oyları liderin işaretiyle 30 Mart seçimlerinde BDP’ye aktı. Seçim öncesinde Van’da Selahattin Demirtaş ile birlikte otobüsün üstüne çıkan İskender Ertuş bu konuda oldukça iddialı konuşuyor:
“Van’da AKP’ye kaybettiren de BDP’ye kazandıran da bizim oylarımız.”
Ertuşiler yoğunluk olarak Hakkâri, Van, Şırnak, Irak, İran’da yerleşikler... Bir milyonun üstünde bir nüfusa sahip oldukları biliniyor. Liderin yaşadığı Başkale ilçesindeki evi ise tam anlamıyla bir kale ya da kartal yuvası gibi... İlçeyi tepeden gören ve yüksek duvarlarla çevrili büyük bir arazide yer alan ev 24 saat kalaşnikoflu adamlarca korunuyor. Liderin çocukları da aynı duvarların arkasındaki evlerde yaşıyor. Bayram arifesinde gelen barışa çok sevinen İskender Ertuş, şöyle diyor:
“Allah korusun bir adam daha vurulsaydı iş çığırından çıkardı. Biz, Pinyanişi aşiretiyle bir milletiz, akrabayız, aileyiz, niye birbirimizi öldürelim, yol keselim.”
Çözüm süreciyle birlikte bölge genelinde yaşanan barış havasının da kalıcı olmsını temenni eden Ertuş, şöyle devm ediyor:
“Silahlar sustu, dağlara çıkılıyor ama baldırı çıplak ya da aç susuz çıkılıyor. Başkale’nin 140 tane köyü var. Yaprak kıpırdamıyor. Ne hayvancılık var ne de tarım ne iş var ne aş hiçbir şey yok. Bütün sıkıntılar bundan çıkıyor. İnsan aç kaldığı sürece yol da keser, teröre de bulaşır. Silahların sustuğu bir dönemde buralara ekonomik yatırım yapılsa fabrikalar kurulsa sınır ticarete yapılsa ova yayla açılsa herkes krallar gibi yaşayacak. Tam aksine 6-7 yıldır sınırdan kuş uçurtulmuyor. Bir bidon mazot yakalatsan idamla yargılayacaklar. Sınır ticareti açılsın devlet de kazansın vatandaş da.”

BİTTİ