Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       İstanbul'un kültür ve sanat merkezi Beyoğlu, FP'li belediyenin uygulamalarıyla yine huzursuz. Hedef; her zamanki gibi içkili lokantalar. Esnafın iddiasına göre; sudan sebeplerle milyarlık cezalar yağıyor, baskı ve tehditlerle hukuk çiğneniyor. Vermeyenin ise dükkanı mühürleniyor.
       Özetle mantık çok basit; ya paranı ya malını...
       Uzunca süredir FP'li belediyenin uygulamasından, daha doğrusu yasalarından (!) şikayet vardı ama; ses çıkmıyordu. Esnaf belediyenin hışmından korkuyordu. Sonunda bıçak kemiğe dayandı.
       İlk tepki 15 - 17 Eylül'de kapatılan Çatı Restaurant'tan geldi. Belediye Başkanı dahil tüm girişimlerine rağmen, hukuk dışı uygulamaların önüne geçemediğini öne süren işyeri sahibi Hasan Özen, "Belediye gerçek dışı suçlar yaratarak Beyoğlu esnafının üzerine baskı ve şiddet uyguluyor. Esnafın haberi olmadan ceza kesip daha sonra da 'yöneticilerle görüşün onlar bir kolayını bulur' diyerek bağış adı altında adeta rüşvet istiyorlar' diyor. Ve belediyenin esnafın örgütsüzlüğünden, bürokrasiyle uğraşacak zaman bulamamasından yararlandığını söylüyor.
       Açıkçası belediye hizmet yerine eziyet veriyor...

Esnaf tedirgin

       Dün de Nevizade Sokak ayaktaydı... Ünlü sokağın alışık olduğumuz hareket ve coşkusunun yerinde öfke vardı. Üç dükkanın mühürlenme kararını protesto eden toplam 20 işyerinin kepenkleri kapalıydı.
       Sokaktan ekmek yiyenlerle (yaklaşık bin kişi çalışıyor) konuştuk. Şöyle diyorlar:
       "Vergimizi ödüyoruz, belediyeye sokağa konulan her masa başına on milyon lira işgaliye parası veriyoruz ama; yetmiyor. Belediye sokaktaki tüm esnaftan ayrıca her ay 5.5 milyar lira istedi. 40 ay boyunca da verecekmişiz. Aynı olay Beyoğlu'nun tümünde var. Her sokağın, dükkanın fiyatı da ayrı."
       Doğruysa, bunun adı düpedüz haraç...
       Bakalım, FP'li Beyoğlu Belediyesi ne düşünüyor?
       Aradığımız Başkan
Kadir Topbaş toplantıda! Danışmanı Abdurrahman Şen ise şunları söylüyor:
       "Herkesin yasal biçimde vermesi gereken şeyler var, onları vermekten çekindikleri oluyor. Gerekçelerini daha sonra başkanımız açıklayacak."

Meclis neyi bekliyor?

       Ekim geldi, TBMM yeni yasama dönemine başladı ama; Trafik Yasası'ndan hala ses yok. Canavar ise can almaya devam ediyor. Her gün 20 - 25 kişi ölüyor. Acılı baba Boray Uras'a yenileri ekleniyor. İşte trafik kazasında yitirdikleri kızlarının ardından önce basın toplantısı düzenleyen, sonra da mektupla destek arayan iki annenin duyguları:
       "Bizler, Türkan Ergun ve Neşe Tosun, 1 Ağustos 2000'i 2 Ağustos 2000'e bağlayan gece Tekirdağ - Çorlu Şerefli Çiftliği mevkiinde ölen Elif Ergun ve Ayşe Güzide Tosun'un anneleriyiz.
       Henüz hayatlarının baharında ve geleceğe para ve mevki hırsı ile değil, ülke ve insan sevgisi ile bakan iki idealistti evlatlarımız. Adli kayıtlara göre trafik kazası olarak nitelenen bu olay aslında bir cinayetten öte katliamdır.
       Bir trafik canavarı düşünün. Ehliyeti bir gün önce alkollü araç kullandığı için elinden alınmış ama o yine geçmiş direksiyon başına, yine körkütük sarhoş, gece yarısı basıyor gaza ve tali yoldaki evlatlarımıza vurup öldürüyor. Bunu hangi vicdan kaza olarak görebilir?
       Alkol, aşırı hız ve ehliyetsiz sürücü... Ve bizler yetersiz yasalar karşısında elimiz kolumuz bağlı, çaresiz durumdayız.
       Avrupa'da, Amerika'da insanlar trafik kazalarında tesadüfen ölürlerken, bizler Türkiye'de tesadüfen yaşıyoruz. Bunun nedeni çok açık. O ülkeleri idare edenler vatandaşlarının can güvenliği konusunda son derece duyarlılar.
       Bizler evlatlarının acısını ölene kadar içinde taşımaya mahkum iki anne olarak sesleniyoruz. Bizim evlatlarımızın ölümünün Türkiye'de Trafik Yasası'nın yeni baştan düzenlenmesine vesile olmasını istiyoruz. Hiç olmazsa bizler evlatlarımıza karşı son görevimizi yerine getirmenin sorumluluğu ile acımızı biraz olsun hafifletebilelim. Yarın aynı acıyı sizler yaşamayın. Başka Elif'ler başka Güzin'ler ziyan olup gitmesin..."


Yazara E-Posta: tbengin@milliyet.com.tr