Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Tunca BENGİN

       TBMM Deprem Araştırma Komisyonu çalışmalarını tamamladı. Sıra raporda. Türkiye'ye yön verecek gerçekçi tespitler mi olacak yoksa havanda su mu dövülecek? Görüyoruz; insanlar aç, çaresiz... 100 milyon liralık yardımdan olmamak için çadırı terketmiyor. Donmayı ya da yanmayı seçiyor. Kalıcı konutların sözü edildi, ortada ışık yok. Yoksa devlet, yine mi seyirci kalacak? Depremzedelerin mağduriyetini giderecek yasal düzenlemeler yapabilecek mi? Ailesini, evini, işini yitiren insanların açtığı onbinlerce dava var. Bunlar nasıl çözülecek?
       TBMM Deprem Araştırma Komisyonu üyesi Yaşar Dedelek, 'Adapazarı, Gölcük, Yalova, Düzce, Bolu'da yıkılan ev sayısı yüz binin üstünde. Yarısı kiracı olsa, elli bin dava' diyor. Ardından da ekliyor:
       "Bu davalar ömür boyu bitmez. Hukukun çözüm getirmesi mümkün değil."
       Depremzedenin öncelikle mülkiyet hakkı'nın korunması gerektiğini savunan Dedelek, çözümün para değil, arsa vermek olduğunu söylüyor. Raporda bunların yer alacağını belirten Dedelek, şöyle konuşuyor:
       "Bugün 6 milyara daire alınır mı? Ama devletin sınırsız hazine arazisi var. 100 - 150 bin konutluk şehirler planlanır. Adama 'gel kardeşim şu parsel senin' denilir. Sanayi kendiliğinden bölgeye akacağı için, vatandaşın arsasına kat karşılığı bina yapılır. Böylece mülkiyet hakkı korunur. Devletin kasasından da para çıkmaz. Bu babalık da değil, vatandaşın hakkı.."

Ya İstanbul...

       MİLLİYET - İTÜ işbirliğiyle düzenlenen uluslararası deprem konferansı'ndan çıkan mesaj açık: 'İstanbul için deprem kaçınılmaz, ancak önlem alınırsa can kaybı olmaz.'
       Yapılacaklar belli. Hemde yıllardır. Ama ne gam. Varsa yoksa vurdumduymazlık, sorumsuzluk, para hırsı. Şimdi de depremzadeler oluştu; vatandaşın 20 - 30 milyarlık dairelerini 3 - 4 milyara kapatıyor. Sahte mühendisler, mimarlık büroları da çabası. Çünkü; vatandaş panikte. Artık 'İstanbul için özel yasa şart' edebiyatından da bıktık. İşin ciddiyeti(!) komisyon üyesi değerli milletvekillerimizin koca kente ayırdıkları yarım günden belli. Yazık...
       'Sanayi, tarih, kültür, turizm içiçe' diyen Dedelek, kentin hafifletilmesi gerektiğini savunarak, şunları söylüyor:
       "Demiryolları, boru hatlarıyla İstanbul ve çevresi Hamburg gibi sadece liman kenti bırakılsa, sanayi Ankara, Kütahya, Eskişehir gibi zemini sağlam yerlere kaydırılsaydı bugünkü korkuyu yaşamazdık. Geç de olsa yapılması gereken bu. İstanbul, binaları sağlamlaştırmak gibi palyatif tedbirlerle kurtulmaz. Acilen uydukentler oluşturulmasında yarar var. Yeni teşvik uygulama alanları kurulur, insanlar ekmeğinin peşinden gider. Yoksa şu şiddette deprem olur, zemin şöyle bunları tartışmak anlamsız."

Koruma saltanatı

       Parti liderleri nereye gitse, beraberlerinde polis ordusu. Vatandaşla politikacı arasında sürekli etten duvar. Anladık güvenlik önlemi de abartıya gerek yok. Eski Cumhurbaşkanları Cemal Gürsel, Cevdet Sunay ve Gürsel'in ABD'de tedavisi sırasında yerine vekalet eden İbrahim Şevki Atasagun'un korumalarından eski polis Nurettin Baydur, şöyle diyor:
       "Gerek Gürsel'in, gerekse Sunay'ın korumalığını iki amir, iki memurdan oluşan 4 kişilik kadro ile sağlıyorduk. Ve bir tek koruma otosuyla. Son yıllarda bir çok konuda olduğu gibi koruma hizmetleri de sulandırıldı. Gürsel'e sadece bir tek koruma otosu tahsis edilirken, o'na kıyasla riski yok denecek kadar az parti liderlerine üçer - beşer, milletvekillerine birer - ikişer koruma otosu tahsis edilmesini olağan karşılamak zor. Biz bunun korunma ihtiyacından çok saltanat, gösteriş merakından kaynaklandığına inanmaktayız. Nitekim bazı korumaların işi 'ibrikçiliğe', 'peşkir tutuculuğa' kadar vardırmalarını, bu işin ne dereceye kadar sulandırıldığının en iyi göstergesi olarak görüyoruz. Bu tutum ve davranışlar, eski bir koruma olarak bizi utandırıyor."

Spor sinemaları

       İstanbul'daki kahvehane, cafe'ler spor sinemalarına dönüştü. Her maç yayınında salonlar balık istifi doluyor. Havasızlık, gürültü, kumar ne ararsan var. Olmayan tek şey yangın çıkışı. İstanbul'da böyle 2 bin mekan bulunduğunu savunan Çocuk Vakfı, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ı göreve çağırarak, şöyle diyor:
       "İzolasyon ve 90 desibellik gürültü ölçümü yapılmadan ruhsat veriliyor. Yangın merdiveni şartı aranmıyor. Yeterli ve apartman çatısına kadar uzatılmış havalandırma bacası şartı da uygulanmıyor. Semtine göre giriş ücreti bir ile iki milyon lira arasında değişiyor. Bu para makinasının deprem vergisine hiçbir yararı olmadığı da ortada. Sayın bakan mayıs ayında yayınladığınız gürültünün önlenmesini amaçlayan genelgeden dolayı sevinmiştik. Hatta idarenin bu şizofrenik koma halinin düzeleceği duygusuna kapılmıştık. Bir kaç gün önce yayınladığınız benzer amaçlı genelge ile bu işin üzerine ciddi şekilde gidilemediği anlamını çıkardık. Yani şizofrenik koma hali sürüyor. Yasa uygulayıcıları bu kördüğümü halkın içine girmeden çözemeyecektir."


Yazara E-Posta: tbengin@milliyet.com.tr