Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

30 Mart’ta yapılan seçimlerde, Türkiye nüfusunun yüzde 50’sini oluşturan kadınların aldıkları sonuç:
BDP: 23 belediye başkanı(resmi) artı 54 eşbaşkan, CHP:7 belediye başkanı, AKP:6 belediye başkanı, DP:1 belediye başkanı
Kadın Adayları Destekleme Derneği KA.DER, bu tabloyu “Yerel yönetimlerde yine kadınların iradesi yok sayıldı ve yerel yönetimler Türkiye’nin yarısını ‘eksik’ temsil edecek şekilde oluşturuldu” diye yorumluyor.
Haklılar... 30 büyükşehir, 51 il ve 919 ilçede seçim yapılıyor kazanan kadın başkan sayısı sadece 37. Üstelik bunun nedeni başarısızlık değil, adaylık şansı verilmemesi ya da kazanma olasılığı en düşük yerlerden gösterilmeleri. Bu ayıpta da en büyük pay iktidarın ve ana muhalefetin...
Ortadaki tablonun bir başka çarpıcı yanı da, kadın başkanların büyük çoğunluğunun feodal yapının egemen ve okuma-yazma oranının düşük olduğu doğudan çıkması. Bir yanda kadına şiddet, töre cinayetleri, berdel vakaları öte yanda batıyla kıyaslandığında kadınların kazandığı koltuk sayısı.
Bunda bir çelişki yok mu? İşte bu tabloya ışık tutan dört görüş...

Eğitim değil, BDP gerçeği
* Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver (Galatasaray Üniversitesi): Bu, tam da “toplumsal cinsiyet” meselelerinin öyle hamasetle; “Eğitim artsın zaten her şey yoluna girer” tarzı basit, hatta kolaycı yaklaşımlarla çözülemeyeceğinin en bariz ifadesidir. Bu bölgelerde kadınların daha fazla başarılı sonuç almasının en temel nedeni bu konuda bir siyasal iradenin varlığıdır. BDP, kadınları daha çok önemsemiş, göstermelik-vitrin süsü gibi bir yer vermekle yetinmeyip “seçilebilir” yerlerde olmalarına görece özen göstermiştir.
* Prof. Dr. Ayşe Havutçu (Yaşar Üniversitesi): Partisel değil, bölgesel özelliklerden kaynaklanan bir durum. Temsilde eşitlik sağlansın düşüncesiyle değil de kadınların ailede, komşuluk ilişkilerinde, akrabalıklarda barıştırıcı, birleştirici ikna edici gücüne inanıyorlar. Bunlar da eğitimle paralel olgular değil. Batıda ise kadının önüne kum havuzu koymuşlar, “Eşitlik, feminizm gibi konularla oyalanın, gerisini erkeklere bırakın” denilmiş. Bu geleneksel dayatmayla da erkekler pastayı paylaşmak istemiyor..
* Çiğdem Aydın (KA.DER eski Başkanı): HDP ve BDP verdikleri demokrasi mücadelesinde kadınsız yapamayız diye düşünüyorlar ve bunu içselleştirmişler. Batıda ise demokrasi ve eşitlik sadece kadınların meselesiymiş gibi görünüyor. AKP 3,5 milyon kayıtlı kadın üyesi olmakla övünüyor ama 18 kadın aday gösterebildi. Aynı durum CHP için de geçerli. İstanbul’da gösterdikleri iki kadın adaydan biri kazandı. ‘Garanti ilçeler var, oradan aday gösterin, bu geleceğe de bir yatırımdır’ dedik, dinlemediler. Bunun tek bir açıklaması var: Koltuğu sevmek...
* Bekir Ağırdır (Kamuoyu Araştırmacısı): Kürt siyasi hareketinin bölgede başardığı en önemli şeylerden biri ve bu kadar toplumsal tabanın tutturulmasının nedeni öncelikle feodallikle ve kadın meselesiyle olan mücadeledir. HDP ve BDP’nin sadece doğuda değil batıda da bütün adayları çifti ve kadın ağırlıklıydı. Diğer partilerde ise erkek egemen siyaseti hakim. Bu ilerici, gerici solcu sağcı, laik, şeriatçı hiç fark etmiyor. Siyaseten zıt gibi görünseler de konu Kürt ve kadın meselesi ya da futbol olduğunda farklılıklar unutuluyor.

Haberin Devamı

Kapısız belediye modeli...

Haberin Devamı

Mazbatalarını alanlar başkanlık koltuğuna oturuyor. İlk icraatını yapanlar da var. Bunlardan birisi de Bursa’nın Mudanya ilçesinde mührü AKP’den devralan CHP’li Hayri Türkyılmaz. Basına yansıyan haberlerden gördük ki; yeni başkanın örnek(!) gösterilen ilk işi odasının kapısını söktürmek, lüks makam otomobilini vatandaşın emrine vermek olmuş. Ve bu uygulama, aracın kira sözleşmesinin biteceği 14 Nisan’a kadar devam edecekmiş...
Bunlar kulağa ve göze hoş gelen davranışlar ancak, bu işleri şova dönüştürmek yanlış. Ayrıca bu konuda naçizane bir anımsatmamız da olacak. Mudanya’dakine benzer bir örnek(!) icraat da, 26 Mart 1989 seçimlerinden sonra yaşanmıştı. İstanbul Beykoz’da seçimi kazanan SHP’li başkan, ANAP’lı selefinden mührü aldıktan sonra “Şeffaf belediyecilik yapacağım” diyerek makam odasının kapısını menteşelerinden söktürmüştü. Bu olay, o gün bazı köşe yazılarına şöyle yansımıştı:
“Şeffaf belediyeciliğin anlamını pek kavrayamamışa benzeyen yeni başkanın bu kapı sökme hareketi pek hoş olmadı.”
Sonra ne mi olmuştu? Bir sonraki yerel seçimde (27 Mart 1994 ) SHP, aldığı oylarla 4’üncü parti durumuna düşmüş, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna da RP’li Recep Tayyip Erdoğan oturmuştu...