Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Tunca BENGİN

       Nesim Malki'nin kahverengi kaplı ajandası hala kayıp. Bulunsa Malki'nin alacak - verecekleri ortaya çıkacak. Son umut korkudan İsrail'e kaçan ortağı Erol Erkohen'di. Ama o da boş çıktı. Erkohen, İsrail'e giden İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısına, 'Çanta bende ancak, defter yok' demiş...
       Bu işte bir gariplik var. Çünkü Erkohen, Türkiye'yi terketmeden önce polis ve DGM'de verdiği ifadelerde çanta konusunda çelişiyor. Erkohen 19 Ekim 1998 tarihli polis ifadesinde, Erol Evcil'in uçağıyla Bursa'ya gittiğini anlatarak, şöyle diyor:
       "Bursa Emniyet Müdürlüğü'ne gittiğimde, Müdür Ahmet Demir, sonradan Evcil'in şirketinde çalışan Müdür Yardımcısı Yusuf İlhan ve Erol Evcil birlikte oturuyorlardı. Nesim Malki'nin yanında taşıdığı çantanın müdürün makamında olduğunu gördüm, bana çanta konusunda bir şey söylemediler. Sonra aynı çantayı ve diğer eşyalarını Nesim Malki'nin eşine jandarma tarafından ikametine getirilerek teslim edildiğini öğrendim. Malki'nin alacak - vereceklerini yazdığı, komple not tuttuğu defteri ise yokmuş."
       Gelelim, Erkohen'in aynı gün DGM'de verdiği ifadesine:
       "Nesim'in çantasını ilk kez emniyet müdürünün masasında gördüm. Emniyetten Erol Evcil'in ofisine gittik. Yusuf İlhan'da bizimleydi. Çanta ise Erol Evcil'deydi. Orada açtık, içinde kıvır zıvır evraklar vardı. Ancak, kahverengi kaplı ajandayı görmedim. Oysa Nesim'in böyle bir ajanda kullandığını biliyorum. Yurt dışında da parası vardı ama ben bilmiyorum. Çantayı orada Erol'dan aldım. Ama Mustafa Müke'ye verip vermediğimi hatırlamıyorum."
       Savcı, görülen lüzum üzerine Erkohen'e bir kere daha çantayı soruyor. O da 'Çantayı Mustafa Müke'ye verdiğimi söylemişsem de yanlıştır. Çantayı Cihat Alkanlı'ya Erol Evcil'in ofisinde verdim' diyor...
       Acaba hangisi doğru?...

Bakana suç duyurusu

       Devlet bir yanda 'yeşili koruyalım' diyor, öte yanda katliam yapıyor. DSP Afyon Milletvekili Gaffar Yakın, bir süre önce meclis kürsüsünden bunu 'Orman işçilerinin maaşlarını ödeyebilmek için bazı ormanlar kesiliyor' diye dile getirmişti. Orman Bakanı Nami Çağan'da verdiği yanıtta önlem alacaklarını söylemişti. Ancak; Türkiye'nin yoğun gündemi arasında kaynadı gitti. Ama rezaleti unutmayanlar da var...
       Ankara Cumhuriyet Savcılığı'na Orman Bakanlığı hakkında suç duyurusunda bulunan okurumuz Cevat Yaltıraklı, şöyle diyor:
       "Her ay küçük bir ormanın kesilip satılması görülmemiş bir doğa vahşetidir. Yeşil cennetlerin yok edilmesi ulusal bir cinayettir. Bu olay anayasamızın eşitlik ilkesine de aykırıdır. Bir yanda ormanları kesenleri ve yakanları hapise atacaksın, diğer yanda işçi maaşı için kesilmesini önereceksin. Bu anayasada 'Bütün ormanların gözetimi devlete aittir' ilkesine de aykırıdır. Ormanları Orman Bakanlığı'na emanet etmekle, kediye ciğer emanet etmenin farkı kalmadığı görülmektedir."
       Kesilen ağaçların, katledilen ormanların yenilenmesini, tüm masrafların da müsebbiplerine ödettirilmesini isteyen okurumuz, başvuru dilekçesinde şu örneği de veriyor:
       "Atatürk, 1930 yılında ulu çınarın bir dalını kestirmemek için Yalova Millet Çiftliği'ndeki köşkün yerini büyük paralar harcayarak ve raylarla kaydırarak 4.80 metre ileriye aldırdığı tarihi bir vakıadır."

Cezaevleri duruldu

       Devletin kararlılığından sonra İBDA - C şovu bitti. Bir süredir mahkum nakilleri de tıkır tıkır yapılıyor. Son bir ayda İstanbul'dan değişik illerdeki cezaevlerine gönderilen mahkum sayısı 350... Aman nazar değmesin...
       Aslında İstanbul, Ankara, İzmir'deki cezaevleri öncelikle tutuklulara yönelik. Yani tutukevi. O nedenle hükmü kesinleşenlerin nakilleri şart. Ancak, gitmemekte direnenler oluyordu. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun, 'Özellikle İstanbul'da yığılma vardı. Şu anda rahatladı. En son nakil geçen hafta gerçekleştirildi, problem yok' diyor. Ancak, köktendincilere yönelik süren operasyonlar nedeniyle Güneydoğu'daki cezaevlerinde aşırı yığılma başladığını söylüyor. F tipi cezaevleri için İstanbul'da yer bulamamaktan yakınan genel müdür, 'Devlet arazileri işgal altında' şeklinde konuşuyor.

Mafyayı unuttuk

       Hizbul - Vahşet, Batman Bataklığı mafyayı unutturdu. Oysa polisin terörist avını fırsat bilen çakallar, vatandaşı soymaya devam ediyor. Okurumuz Serdar Ay, şöyle diyor:
       "Şişhane'den Taksim'e çıkan (İstiklal Caddesi'ne parelel) yolda mafya terörü yaşanıyor. Akşam saatlerinden gece 24.00 - 01.00'e kadar ne idüğü belirsiz (çoğu sarhoş) iki üç karanlık tip caddede park eden araçlardan haraç alıyor. Bir milyondan aşağı isteyen yok. Soygun bu kadarla da bitmiyor. Birkaç saat sonra döndüğünüzde bir başkası karşınıza çıkıyor. 'Para' diye diretiyor. Sıkıysa vermeyin. Burası kamu caddesi, bunlara emniyet güçleri nasıl göz yumuyor? İstanbul'un göbeği bu kadar sahipsizse vay halimize..."


Yazara E-Posta: tbengin@milliyet.com.tr