Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Tunca BENGİN

       2000 sendromu, digital kıyamet tartışması fos çıktı. Kaldığımız yerden devam ediyoruz. TBMM'nin tatil dönüşü ele alacağı öncelikli konular arasında 'Kiralara sınırlama getiren' yasa tasarısı da var. Malumunuz 2000 yılında yüzde 25, 2001 için ise yüzde 10'luk artış öngörülüyor. Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler, bunun enflasyonla mücadale programının bir parçası olduğunu savunuyor. Israrla da 'Herkes hesabını yüzde 25'e göre yapsın' diyor.
       Gerçekten kazın ayağı öyle mi? Hesaplar bu kez tutacak mı? Bu madalyonun bir yüzü, diğeri daha da vahim. O da ev sahibi - kiracı kavgası ve paranın kayıt dışına kayması... Önce Bakan Keçeciler'in görüşleri:
       "Bunda ev sahipleri avantajlı. Yüzde 70'lik enflasyonda 70'lik artış mı iyi yoksa yüzde 25'lik enflasyon ve o ölçüde zam mı? Hiç değilse parasının değeri düşmemiş olur."
       Sıkıntı bu ya. Vatandaş enflasyonun ineceğine inanmıyor. Keçeciler devam ediyor:
       "Öğretmenden, çiftçiden, işçiden fedakarlık istiyoruz. Mülk sahibi de bu memleketin insanı. Onlar da yardımcı olacaklar. En fazla kiraya mülk verenlerden biri devlet. O da 25'i geçmeyecek (Vakıf binalarını işgal eden avantacılar yaşadı)."
       Ya tutmazsa? Önce enflasyon aşağı çekilse daha iyi olmaz mı?
       "Hiçkimsenin endişesi olmasın, herkes hesabını yüzde 25'e (2001 için de yüzde 10'a) göre yapsın. Kesinlikle tutacak. Uymayan ev sahibi olursa mahkeme yolu açık. Yasa geçerlidir."

Neler olabilir?

       Devlet böyle diyor ama; avukat Tamer Heper aksini savunuyor. Öncelikle de vatandaşın yasa dışı işlere zorlanacağını söylüyor. Kiraların piyasada satılan her türlü mal gibi arz ve talebe göre dengelendiğini belirten Heper, şöyle konuşuyor:
       "Beylikdüzü gökdelen dolu. Benim de bir dairem var. Deprem oldu yarısı boş. Kiracı peşinde koşuyoruz, fiyatı indiriyoruz talep yok. Gel Levent'e paran olsa da hikaye. Kiralık ev yok. Anayasa Mahkemesi iptal etmezse yasa işler gibi görünür ama yer altına inen ikinci bir yol var demektir. Örneğin; zeytinyağına narh koyup 3 lira dersen, onun gerçek fiyatı 8 lira ise aradaki 5 lira karaborsacının cebine girer. Adamı kayıt dışına kaydırır, sen de vergini alamazsın. Bu da böyle."
       Konuyu daha da açalım. Heper, devam ediyor:
       "Her türlü kötü olasılık dikkate alınarak kira bedelleri üçe beşe fırlar. Ev sahibi kiracıdan hariceden bono isteyebilir ya da tahliye taahhütü alır (zaten alınıyor). Kontrat tarihi bitiminde kira artırımı yerine 'ya yenile ya da boşalt' diye diretir. İtilaflar alır başını gider.


Montr" kazığı

       Florya sahilinde ikiye bölünen Rus bandıralı 'Volgoneft 248' adlı tanker Marmara'nın içine etti. İki tankı hala fuel - oil dolu. Türkiye ise çaresiz, eli kolu bağlı seyrediyor. 'Açık deniz değil nehir tankeriymiş', 'Sahibi yandı' savları hikaye. Gelişmeler adamın umurunda bile değil.
       Üstelik bu ne ilk ne de son. Peki ne olacak? Türkiye hep böyle seyredecek mi? Deniz Kuvvetleri Komutanlığı eski Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Mehmet Asal, şöyle diyor:
       "Bazı personel Türkiye'nin müdahale hakkı doğmasın diye tankeri terketmiyor. Gemi terkedilmiş duruma düşerse, Türkiye kurtarır parasını da alır. Adam izin vermezse zor. Çünkü; Montr" Antlaşması böyle öngörüyor. Marmara'yı iç denizimiz sanıyoruz ama; açık deniz muamelesi görüyor. Uluslarası geçiş yolu. Adam istediği gibi geçiyor. Montr" olmasa, geçişi paralı yaparsın, Panama, Süveyş kanalları gibi ayın belirli günlerinde geçiş izni verirsin. Ne yazık ki; hakkın yok."
       İyi de; canım sahil gitti, deniz öldü?
       "Ya güçlü olacak, dünyayı yanına alıp el koyacaksın (Gemi de gemi olsa). Ya da külfete razı olacaksın. Adam tazminat vermez, seni mahkemeye verir yaptığın masraf yanına kar kalır. Aslında herşeyi göze alıp 'Yeter ki denizim kirlenmesin, masrafı göze alıyorum' diyerek gemiyi uygun yere çekmek gerekir. Ama bu konuda karar verecek yetkili ve adam yok..."
       Ya yansaydı, daha büyük tehdit oluştursaydı?
       "Söylenecek tek söz; Geçmiş olsun Türkiye..."


Karanlık kutlama!..

       Kutlama geleneği olmayan tek ülke Türkiye... Dünya ülkelerinin milenyuma nasıl girdiklerini TV'den izledik. Pasifik'ten Çin'e, Rusya'dan ABD'ye, Tayland'dan Avusturya'ya renk cümbüşü, çoşku yaşandı. Ülkelerin kültür mozaiği sergilendi. Bir yanda vals öte yanda Afrika dansı. Devlet büyükleri dahi meydanlardaydı. Dünya merkezleri ışıl ışıldı...
       Biz ise Taksim'deydik (Büyüklerimiz! hariç). Tıpkı milli maç ya da Avrupa'da kazanılan bir galibiyet sonrası gibi. Sahnedeki Athena grubundan istek parçası isteyenler kapalı tribünden açığa bağıran fanatikleri aratmıyordu. Dikkat ettim eğlencede güvenlik kordonu ve barikat olan tek ülke bizdik. Ve Taksim Meydanı her zamanki gibi zifiri karanlıktı. Kimbilir kaç kişi çarpıldı, cüzdanından oldu?..
       Dedik ya; kutlama geleneği olmayan tek ülke biziz. Çünkü; bir şey kutlanacağı zaman hepimizin söylediği tek bir söz var: 'Aklı olan evinden dışarı çıkmaz...'




Yazara E-Posta: tbengin@milliyet.com.tr