Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Tunca BENGİN

       Hizbullah'ın arşivi, personel dairesi gibi... Her militanın adı - soyadı, aile fertleri, okuduğu okullar, ekonomik durumu ne ararsan var. Hatta, 'Oturduğu semtler, hangi cemaatten olduğu, kimlerden ders aldığı, cemaate girmeden önceki yaşantısı, becerileri, düşünceleri, siyasi bakış açıları (kendisinin ve aile fertlerinin), bugüne kadarki faaliyetleri, polis tarafından gözaltına alınıp alınmadığı, okuduğu kitaplar, cemaate kimin tavsiyesiyle girdiği, varsa devlet dairesinde çalışan yakınları, ne iş yaptıkları' da kayıtlı. Son bölümde ise tek tek Hizbullah hakkındaki duygu ve düşünceleri yer alıyor.
       Seyda adı verilen cami sorumlularınca seçilen militanlar, ön araştırmanın ardından bu formu dolduruyor. Daha sonra Melle (Molla - grup sorumlusu) ile tanıştırılarak siyasi eğitime alınıyor. Sonrası malum, cinayetler - adam kesmeler...
       Ve hepsinin yolu İran'la kesişiyor. Militanların ifadelerinde bu açık ve net. Polisin bir başka tespiti de, kasaplar gibi kurbanların da İran'a gidip - geldikleri... Örneğin; Konca Kuriş, Mehmet Sümbül, yeğeni ve diğerleri. Ele geçen sorgu kasetlerinde rehinelere İran'la ilgili yöneltilen sorular mevcut. İran'a neden gittin? Kimlerle temas ettin? gibi... Hizbullah bunları neden merak ediyor? Ya da İran...
       Polis Van'ın Hizbullah'ın aktarma noktası olduğunu söylüyor. Bu bölgeden hem kaçak giriş - çıkışlar gerçekleşiyor hem de bilgi alış - verişi.
       Gelelim Hizbullahçı avına; sadece Diyarbakır'da yakalanan militan sayısı 200. Bunlardan 100'ü tutuklanmış. Aralarında avukat Hüseyin Yılmaz'da var. Polisin verdiği bilgiye göre; avukat sorgusunda 'önce susma hakkını' kullanmak istemiş, ancak örgütle bağlantılarını içeren belgeleri görünce dili çözülmüş. Polis, 'Teröristleri savunduğu için değil, Hizbullah örgütüne bildirim verdiği için tutuklandı' diyor. Diğer avukat İshak Sağlam ise halen firarda...


WC'ler açılıyor

       Şehir Hatları gemilerindeki işkence bitiyor. Tuvalet yasağı yaz başında kalkıyor. Malumunuz 1994 yılında iki ses bombası patlamış, idare de güvenlik gerekçesiyle tüm WC'lere kilit vurmuştu. Sanki koca gemide bomba konulacak başka yer yok. Üstelik 23 arabalı vapurda açık, 50 yolcu gemisinde kapalı!..
       Neyse ki; yanlıştan dönülüyor. Ancak Şehir Hatları, tek nedenin terör olmadığını söylüyor. Onlara göre; asıl gerekçe pislik ve koku. Bir yetkili şöyle diyor:
       "Eski gemilerin tuvaletleri kıç tarafında. Yenilerinde ise orta bölümde. Özellikle sıcak yaz günlerinde su yetmiyor, koku yolcu salonunu etkiliyor. Yoğun şikayet geldi. Bir de çok hor kullanılıyordu. Kırıp döküyorlardı. Dayanamadık, kapattık. Şimdi projeleri hazır, tuvaletler arka bölüme alınıyor, yaz başında da açılacak."
       Tuvaletler de büfeler gibi işletmeye verilemez mi?
       "Zor, zaten daracık yer, adam nerede duracak. Büfeleri ihale ederken, tuvaletlerin bakımını da ekledik. Ama başa çıkamadılar. Ne yapacağımızı şaşırdık."


Çocuk suçlular

       İstanbul kap - kaççı cenneti oldu. Kadınların çantalarını hedef alan çeteler, karanlık sokaklarda terör estiriyor. Paran varsa ver kurtul, yoksa yandın. Sövme - dövme, yerde sürüklenme...
       Şikayet çığ gibi ama; polis ilgisiz. Aslında çaresiz; çünkü yakalanan, serbest kalıyor. İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir, 'Şikayet geliyor cezası nedir? Hiç. Hiç olan bir şeyle nasıl uğraşırsın. Yakalıyorsun tutuklanmıyor. Yüz kere yakalanan var, Bırakıyoruz yine yapıyor' diyor. İstanbul'un diğer dünya megapolleriyle karşılaştırıldığında suç oranının düşük olduğunu vurgulayan Özdemir, devam ediyor:
       "Ancak, 1992 yılında çıkan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu (CMUK) uyarınca sanıklar 24 saat içinde adliyeye çıkarılmaktadır. 7 yıldan aşağı suçlar için de savcılar tutuklama yapmamaktadır. Bir çoğu mükerrer suçlu olmasına rağmen tutuklanmıyor mahkemeleri dışarıdan devam ediyor. Bunun dışında 8 - 10, yani reşit olmayan çocuklar kullanılıyor. Bunların Çocuk Islahevine alınması gerekir. Gönderilen bir tane yok, hepsi sokakta geziyor."
       Durum bu. O nedenle ey vatandaş; karanlık sokakta dolaşma, çanta taşıma, sokakta para sayma...


İlkelliğin böylesi

       Havaalanlarında bomba kuşkusuyla cep telefonları da X - Ray cihazından geçiriliyor. Güvenlik önemli. Ancak daha nazik ve akılcı olmak gerekir. Okurumuz Cemil Karaduman, Ankara - Esenboğa Havalimanı'nda yaşadıklarını şöyle aktarıyor:
       "Görevli memur, sabahın erken saatlerinde kaba bir üslupla 'cep telefonları şeritlere' diye bağırıyordu. Sıra bana gelince, 'bu kadar bavulun arasına telefon koymanın sakıncalı olduğunu' söyleyip, 'telefon hasar görürse kim ödeyecek?' diye sordum. 'Valiliğin emri, bizi oyalama' diyerek tersledi. Sanki içime doğmuş. Dedektörden geçişte sıra yüzünden gecikince, bana ve bir başka yolcuya ait telefonlar bavulların darbesiyle şeritten savrulup yere düştü. Neyse ki bir şey olmadı. Olsaydı derdimizi kime, nasıl anlatırdık, bilemiyorum."



Yazara E-Posta: tbengin@milliyet.com.tr