Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Dünya savaşları, inanılmaz boyuttaki insan kayıpları ve büyük insan hakları ihlalleri modern insan hakları belgelerinin gelişiminin arkasındaki itici güç olmuştu. Yani kan ve gözyaşından ders çıkaran dünya ülkeleri “Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır” noktasında birleşmiş, dahası, “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar” hükmü de evrenselleşmişti. Ancak bunların hiçbiri kâğıt üstünde kalmaktan öteye geçemedi. Dolayısıyla da bugün dünyanın hemen her ülkesinde az ya da çok insan hakları ihlalleri yaşanıyor, haksız hukuksuz olarak insanların özgürlükleri elinden alınıyor. Hakkını arayana da sorgu sual hakkı dahi verilmiyor. Savaşların hüküm sürdüğü bölgelerde ise tablo hepten facia...

Haberin Devamı

BM verilerine göre, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra en büyük insani kriz olarak görülen Suriye savaşında 50 bine yakın çocuk, bir o kadar da kadın olmak üzere toplamda 400 bin sivil can kaybı oldu, 1.5 milyon insan da yaralandı. 11 milyon insan ise evini, ülkesini terk etti. Tabii bunlar şu ana kadar olanlar, çünkü kan ve gözyaşı devam ediyor. Örneğin Halep’te sadece son 20 günde bine yakın insan öldü ve 30 kilometrekareye sıkışmış olan 300 bin insan da sistematik olarak buradan sürülmek isteniyor. Bunun içinde sivil yerleşim yerleri ve hastanelerin bombalanması dahil her türlü yöntem, silah kullanılıyor. Şimdilerde gündeme getirilen bombardımanın durması ve kaçış koridoru da bu kanlı planın bir parçası. Amaç, Halep’in boşaltılarak Suriye rejimine teslim edilmesi. Yoksa yine bombardıman. Yani ya terk et ya öl...

Kan ve gözyaşı Musul için de geçerli. Orada da kurtarma operasyonu ile IŞİD’in baskısı altında sıkışmış, daha doğrusu iki ateş arasında kalmış bir milyona yakın sivil var. IŞİD’in zulmünden kaçmayı başarabilen 100 bin civarında insan ise Musul yakınındaki dört kampta barınıyor. Daha da vahimi ne Halep’e ne de Musul’a doğru dürüst insani yardım malzemesi ulaştırılamıyor.

Haberin Devamı

Özetle, dememiz o ki; İnsan hakları kavramı her ne kadar ‘insan’ odaklı olsa da, savaş söz konusu olduğunda o kelimenin yerini rakamlar almaya başlıyor ve giderek insanın acıları birer istatistiki veriye dönüşüyor. Buna karşı dünyadan ne bir kınama ne bir hareket geliyor ne de suçluların cezalandırılacağına dair güçlü bir ses duyuluyor...

Doğu ile batıya ayrı saat uygulansın

Yaz saatinin kalıcı hale gelmesiyle öğrencilerin ve çalışanların karanlıkta yollara düşmesine kamuoyunda tepki var. Bununla ilgili olarak sosyal medyada başlatılan kampanyanın hedefi saatleri bir saat geri almak. Tartışılan bu durumun astronomi ve coğrafya biliminin ortaya çıkardığı bir sonuç olduğunu belirten Dz. K. K. eski Genel Sekreteri E. Dz. Kur. Kd. Albay Mehmet Asal’ın önerisi ise şöyle:

Türkiye 26°-45° doğu boylamları arasında bulunduğu için, doğu ucu ile batı ucu arasında 76 dakikalık zaman farkı vardır ve ülkemiz başlangıç ya da 0 boylamı kabul edilen İngiltere’deki Greenwich meridyeninden olan uzaklığa göre 2. saat dilimi ile 3. saat dilimi içinde yer alır. Aslında Türkiye’nin gün ışığından en fazla yarar sağlamak için aynı anda birbirinden 60 dakika (1 saat) farklı iki ulusal saat dilimi uygulaması gerekmektedir. Yani 37.5 boylamının geçtiği Tokat, Sivas, Adıyaman ve Gaziantep’in doğusunda kalan bölgelerde farklı bir saat, batısında kalan bölgelerde ise farklı bir saat dilimi uygulanabilir. Yaz saatine geçildiğinde Türkiye’nin batısında kalan 26-37 boylamları arasında +3 saat uygulanırken doğusunda kalan 37-45 boylamları arasında +4 saat dilimi uygulanması coğrafi duruma en uygun gerçekliktir.

Haberin Devamı

Böyle olunca da kış saatine geçildiği ekim ayı sonunda saatler bir saat geri alındığında, Türkiye’nin batısında kalan 26-37 boylamları arasında +2 saat uygulanırken, Türkiye’nin doğusunda kalan 37-45 boylamları arasında +3 saat uygulanmış olacak, bu da halen mevcut şikâyetleri ve sıkıntıları hem batı hem de doğu bölgelerimiz için ortadan kaldıracaktır. Ancak bu durumda; örnek olarak Van’da saat 09.13 olduğunda İstanbul’da saat 08.13 olacaktır. Bunun da yaratabileceği senkronizasyon sıkıntıları unutulmamalıdır.

Halen ABD’de dört saat dilimi, hatta Alaska ile birlikte 5 saat dilimi uygulanmaktadır. Yani New York’ta saat örneğin 12.38 iken San Francisco’da saat 09.38’dir. Türkiye için de 2 farklı saat bölgesi uygulamak o kadar da zor olmayacaktır. Zaten ramazan ayında hem sahur ve iftar saatlerinde bu husus (en başta açıkladığım yerel saat) dakikası dakikasına uygulanmıyor mu?

Şayet 2 farklı saat bölgesi uygulanmayacaksa, Türkiye’nin batısında yaşayanların mevcut halihazır uygulamaya alışması, özellikle geri kalmış doğu bölgeleri insanlarımız ve bölge çıkarları açısından daha uygun olacaktır. Çünkü coğrafi konumunun ortalaması +3 saat dilimine daha uygundur.