Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ABD Başkanı Trump’ın “güvenli bölge” sözü kafaları karıştırdı. Nerede kurulacak, kim koruyacak belli değil. Hatta amacı üzerinde de kuşkular söz konusu. Dolayısıyla, Türkiye’nin Suriye’deki iç savaşın başlangıcından beri ısrarla savunduğu “güvenli bölge” teziyle örtüşüp örtüşmeyeceği flu. Aslında buna bir anlamda pişmiş aşa su katmak (farklı amacı varsa) da denilebilir. Çünkü Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin önceleri angajman kuralları gereği sonrasında da Fırat Kalkanı Harekâtı’yla sahaya inerek fiilen uyguladığı bir güvenlikli bölge zaten var ve terörist unsurlardan arındırılan o yerde 3 milyon civarında Suriyeli yaşıyor. Dahası, bölgeye geri dönüşler dahi var. Tabii yine Türkiye’nin çabası ve desteğiyle. Örneğin, Türkiye’den elektrik-su, sağlık hizmeti veriliyor, her gün 50 ton un ve 100-150 TIR insani yardım malzemesi gidiyor. Yani Türkiye sadece kendisine sığınan 3.5 milyon mültecinin değil, Suriye içindekilerin de yükünü sırtlanmış durumda. Bunun günlük maliyet açısından ne demek olduğunu dün Türk Kızılayı Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık’a sordum. Yanıtı şuydu:
“Bunu tahmin etmek çok kolay değil ama ortalama kiş başı 2 dolar gibi bir maliyet düşünseniz yani bir milyon insan için günlük 2 milyon dolar gibi bir rakam hesaplayabilirsiniz. Bizim şu ana kadar Suriye’ye gönderdiğimiz TIR sayısı 33 bini geçti. Bu çok büyük bir operasyon yani. Biz bunu yapmasaydık içerdeki 6.5 milyon insan ya açlıktan ölecek, ya teröristlerin eline düşecekti ya da Türkiye’nin kapısına dayanacaktı. Dolayısıyla, Türkiye’nin içerisinde yaptığımız operasyon buzdağının üstü, buzdağının altında olan kısmını Suriye’nin içinde yapıyoruz.
Biz aşağı yukarı 5.5 yıldır 11 milyon insanı destekliyoruz. Yani neredeyse Yunanistan gibi bir ülkeyi sırtlanmışız, her şeyine biz bakıyoruz. Öyle düşünün, bu büyük bir yük aslında.”
Özetle, dememiz o ki “güvenli bölge” tartışmasının alevlendiği şu günlerde bu tezin içini doldururken bunları da unutmamak gerek...

Depremin kader çizgisi FSM Köprüsü

İstanbul için büyük tehdit oluşturan depremi ya sallanınca hatırlıyoruz ya da yetkili bir ağızdan uyarı geldiğinde. Yani İstanbul’da deprem kaçınılmaz, olacak bilimsel gerçekliğini pek takan yok. Nitekim yine öyle oldu ve Şehircilik Bakanı’nın İstanbul’da en az 7 ila 7.5 şiddetinde deprem beklendiğini söylemesi hele de en riskli ilçeleri sıralamasıyla bildik tartışma vizyona girdi:
Fay tek mi yoksa parçalı mı kırılacak? Hangisi olursa nereler daha çok etkilenecek?..
Bu soruların yanıtları vatandaşı anlık rahatlatmak açısından elbette ki önemli ama beklenen sonu değiştirecek bir gösterge değil. Zira o fay günün birinde tek ya da parçalı kesinlikle kırılacak. Risk haritası da belli. Örneğin ünlü deprem bilimci Prof.Dr. Naci Görür’ün öngörüsü şöyle:
“Kuzey Anadolu Fayı’nın ilk 10-15 kilometre kuzeyinde ve güneyindeki alanlar en fazla etkilenen yerler (Marmara’ya sahil ilçeler) olurlar.
Boğazın çevresindeki alanlar nasıl etkilenecek diye bakarsak da, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün doğu batı yönünde bir çizgi çizin. O çizginin güneyinde kalan alanlar 1999 depreminden kat ve kat fazla hissedecekler. O çizginin kuzeyinde olanlar ise 1999 depremi kadar hissedecekler. Dolayısıyla, o bölgelerde yıkım ve ölüm ancak çürük zemin ve binalarda beklenir. Yani oralar göreceli olarak 1999 depremi kadar ve binaların yaşlılık, yorgunluğuyla orantılı olarak hissederler.”
Görür’ün söyledikleri çok net. Faya yakınlık uzaklık kadar, binaların sağlamlığı da önemli. O nedenle anlık rahatlamalarla durumu geçiştirmek yerine “depreme hazırlıklı olma” noktasına odaklanmak daha doğru. Ancak o konuda da sınıfta kaldığımız ortada. Evet, kentsel dönüşüm diyerek çok sayıda bina yenilendi ama onların da doğru yerde ve doğru amaçla yapılmadığına, daha doğrusu rant odaklı olduğuna yönelik tartışmalar söz konusu. Dahası, aradan 18 yıl geçmesine rağmen devlet daireleri, okullar, hastanelerin tamamı elden geçmiş değil.
Açıkçası, depreme hazırlık 1999 felaketinin her yıldönümünde “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” demekle olmuyor...