Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Türkiye alev alev... Her gün bir başka bölgeden orman yangını haberi geliyor. Hektarlarca arazi kül oluyor. 1937 yılından bu yana 1999 sonu itibariyle tutulan 63 yıllık kayıtlara göre toplam 65 bin 861 yangında 1 milyon 507 bin 245 hektar yanmış... Ne acı ki; yüzde 96'sının nedeni insan!.. Çoban, sigara, anız - tarla temizliği, piknik ateşi, sigara... Ve de arazi mafyası!.. 2000 yılından bir örnek verelim, 5 Nisan 2000'de aynı anda 98 değişik yerde orman yangını çıkıyor. Tesadüf denilebilir mi? Amaç belli; araziyi imara açarak rant kapmak. Özellikle de İstanbul ve turizm merkezlerimizde...
       Yangın mücadele çalışmalarına gelince; Türkiye hala yangın uçağını tartışıyor. Kış ortasında yapılan anlaşmalara rağmen helikopterler gelemiyor!.. Gelen de yangın bölgesine eleman taşımakta kullanılıyor. Bakanlığın mücadele için parası yok. Olan da ancak işçi ücretlerine yetiyor. Özetle orman yanıyor, bakanlık bakıyor...

Bakanlık ne diyor?

       Onlara göre; Akdeniz ülkeleri arasında orman yangınlarıyla mücadele konusunda en başarılı ülke biziz!.. Elinde 32 tane yangın uçağı olan komşu Yunanistan'ın durumu dahi bizden berbat. Yılda meydana gelen kayıp komşuda 49 bin 276, bizde 14 bin 662 hektarmış!..
       Üstüne üstlük; yangın gören sahalar büyük bir kararlılıkla takip ediliyormuş. Resmi bilgiler şöyle:
       "1999 yılı sonu itibariyle zarar gören toplam saha 1 milyon 507 bin 245 hektar iken, aynı dönemin sonuna kadar 1 milyon 738 bin 978 hektarı ağaçlandırma, 387 bin 899 hektarı da erozyon kontrolü olmak üzere toplam 2 milyon 126 milyon 877 hektar ağaçlandırılmıştır. Sahaların önemli bir bölümünün ağaçlandırma çalışması gerektirmeden kendiliğinden yenilenebildiği de dikkate alındığında ağaçlandırma çalışmalarının kayıpların bir hayli üzerinde olduğu anlaşılmaktadır."
       Yani bakanlık diyor ki: 'Ey vatandaş yangın yapma, işler tıkırında.'
       Duy da inanma...

'Uçak yararlı'

       Yangına havadan müdahalenin önemini kabul etmeyen yok ama; uçak da yok. Bakan Nami Çağan ise aksini iddia ederek, şöyle konuşuyor:
       "Şu anda THK'na ait C 130'un beşi İstanbul, beşi Çanakkale'de faal. THK'na ait 10 tonluk köpük atan uçağımız, 20 kiralık, 6 da kendi helikopterimiz var. Hava gücü bakımından şubat ayında belirlediğimiz stratejiyi uyguluyoruz."
       Ya uçak tartışması?
       "Gündeme getirilen Kanada uçağının 215 ve 415 diye iki tipi var. 415 çok iyi bir uçak. Biz bunun Türkiye tarafından satın alınmasından yanayız. Beş ay kullanırız. Özellikle Antalya bölgesinde. Genel olarak afetle mücadele çok yararlı olabilir. Bu düşünceler MGK'da da görüşülmüştür."

Maaş bağlandı

       Mayıs ayının 28'inde eşinin emeklilik işlemlerini takip eden okurumuz Zerrin Merey'in Bağ - Kur'dan yakınmasını dile getirmiştik. Borç üstüne borç çıkıyor, Hilmi Bey'in emekliliği gecikiyordu. Nihayet mutlulukla sonlanmış. Genel Müdür Vekili Ferhan Kaptan imzasıyla 5 Temmuz 2000 tarihinde bize gönderilen yazıda şöyle deniliyor:
       "Birikmiş, prim borcunu 25 Mayıs 2000 tarihinde ödeyen sigortalı Merey, aynı gün yaşlılık aylığı talebinde bulunmuş ve sigortalının bu talebine istinaden 1 Haziran 2000 (yazımızdan üç gün sonra) tarihinden geçerli olmak üzere 99 milyon 913 bin 970 lira yaşlılık aylığı bağlanmıştır. Bu durum 14 Haziran 2000 tarih ve 93985 sayılı yazıyla sigortalıya bildirilmiştir."
       Bravo Bağ - Kur... Şimdi sıra diğerlerinde...

Yaşasın torpil

       Devlet memurluğu için merkezi sınavın amacı ne? Torpili, rüşveti, iltiması ortadan kaldırmak. Kalktı mı?.. Serdar Öztek'e göre; hayır... Okurumuz hakkının yendiğini iddia ederek, şöyle diyor:
       "Başbakanımız bu sınavı torpilli memurluğa son vermek için yaptıklarını açıkladığı halde nasıl oluyor da 70, 72, 75 puan alanlar atanıyor, 86 puan alan ben açıkta kalıyorum? İlk tercihime girmeyi (Muğla Üniversitesi) elde ettiğim hakkım elimden nasıl, kimlerce alınıyor? Ben şimdi ne yapayım?.."

Acile acil çözüm

       Kemal Sunal'ın ölümüyle başlayan ilkyardım tartışması sürüyor. Yasalardaki boşluk, korsan ambulanslar, ücretsiz hizmetin yetersizliği gündemde. En çok tartışılan da ambulanslarda doktor şart mı değil mi?.. Doktor okurumuz Süleyman Yalçın, 'Ambulans hizmetinde organizasyon eksikliği malum. Düzgün teşkilat kurmak, hizmeti sigorta kapsamına almak devletin görevi' diyor. Ardından da bir başka yara acil servislere parmak basıyor:
       'Birçok hastanenin acil servisinde yaşam kurtaracak doktor (oturduğu Beykoz semtini örnek veriyor) yok. Doktorlarınıza doğru dürüst acil eğitimi verip, acil bir dal oluşturup acillere yığmazsanız bir sonuç elde edemezsiniz. Bunun için çok büyük paralara da gerek yok. O nedenle her ambulansa bir doktor koymakla iş bitmez. Sonuçta doktor, sedye tutan iki kişiden biri olur.'


Yazara E-Posta: tbengin@milliyet.com.tr