Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Her seçim öncesinde olduğu gibi referanduma dönük de engelli vatandaşların gizli ve güvenli oy kullanma, sandıklara erişimi konusundaki sorunlar gündemde. Çünkü yüz binlerce görme engelli yine başkalarının yardımıyla tercihini yapacak, sandıkların kurulacağı yerler de ortopedik engellilerin erişimi açısından uygun hale getirilmiş değil. Bunun ne anlama geldiğini Engelliler Konfederasyonu Başkanı Avukat Turhan
İçli şöyle açıklıyor:
“7.5 milyon engelli seçmenin çok cüzi bir kısmı oy kullanıyor ya da kullananların gerçekte iradesine uygun kullanıp kullanmadığını bilmiyoruz. Refakatçisinin vicdanına kalmış bir durum. Bu da gölge düşürüyor seçimlere.”
Bu hem vatandaşlık haklarının kullanımı hem de sandık sonuçlarını etkilemesi açısından çok sıkıntılı bir durum. Nitekim bunu İçli de YSK önünde yaptığı basın açıklamasında dile getirdi. Dolayısıyla da yanıt beklenen soru şu:
Neden çözüm getirilmiyor ya da getirilmedi? Üstelik de Şubat 2016’da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı’nca düzenlenen “Engelsiz Seçim Çalıştayı”nda çözüme dönük kararlar alınmasına rağmen... Dün konuştuğum YSK’daki CHP temsilcisi Av. Mehmet Hadimi Yakupoğlu’nun bu soruya yanıtı şöyleydi:
“Bakanlık ve İlçe Seçim Kurulları’ndaki engellilerle ilgili veriler toplandı. Buna göre, öncelikle engellilerin birinci katlardaki sınıflarda oy kullanmalarına yönelik program geliştirildi. Milli Eğitim ve Bayındırlık bakanlıklarına okulların girişlerine engelli rampası yapılması konusunda talepler iletildi. Bunların bir kısmı da yapıldı.
Oy kabinlerinin altındaki metal aparatlar tekerlekli sandalyeyle girişi engellediği için ortopedik engelliler kaldırılmasını istedi. Ama ona yapacak bir şey yok. Çünkü kanunda o kabinin nasıl olacağı santimine kadar eni boyu yüksekliği hatta hangi malzeme kullanılacak ve çevresindeki perdenin bordo rengine kadar belirlenmiş durumda. Yani o aparatı kaldırmak yasal değişiklik gerektiren bir konu.
‘Oyumuzu bizim yerimize bir başkası kullanıyor, ne kullandığını bilmiyoruz’ diyen görme engelliler sese ya da yazılıma göre oy kullanmayı sağlayan elektronik aparatlar talep etti. Ama bu da mümkün değil. Çünkü kanunda engellilerin nasıl oy kullanacakları tarif edilmiş, onu da YSK’nın değiştirme şansı yok.
Evdeki yatalak hastalara sandığın götürülmesi de söz konusu olamaz. Çünkü bizim sistemimizde sandık kapanır, açılır yeri değiştirilmez, hiçbir şekilde yerinden oynatılamaz.”
Özetle; yasal engeller kalkmadığı için engelsiz seçim yine mümkün değil. Yani milyonlarca engellinin sandığa erişememesi söz konusu. Hem de bıçak sırtı dengelerin konuşulmasına rağmen. Ya farkında değiller ya da niyetler başka...

Suriyeliler geçici mi yoksa kalıcı mı?

Türkiye’deki 3 milyonu aşkın Suriyeli “geçici koruma” statüsünde. Geçici koruma; ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya geçen ve haklarında bireysel olarak uluslararası koruma statüsü belirleme işlemi yapılamayan yabancılara sağlanan korumayı ifade ediyor. Bunun nasıl olacağı da 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslarası Koruma Kanunu’na dayanılarak düzenlenen “Geçici Koruma Yönetmeliği”yle belirlenmiş durumda. Buna göre, Suriyeliler için öngörülen barınma yerleri kamplar ya da Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nce tespit edilecek iller. Yani bu insanların kafalarına göre takılmaları, dolaşmaları yasak. Tabii kâğıt üstünde çünkü görüntü tam tersi. Şöyle ki Suriyelilerin sadece 260 bini kamplarda, milyonlarcası ise Türkiye’nin 81 vilayetine dağılmış durumda. Özellikle de İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlere. Dahası, yarın bir gün git denilirse kimsenin gitme gibi bir niyeti de yok.
O nedenle, artık entegrasyon projelerine odaklanmakta yarar var. Hem de ivedilikle. Buna dönük olarak öncelikle Suriyelilere mülteci statüsü verilmesi gerektiğini savunan İGAM (İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi) Başkanı Metin Çorabatır’ın öngörüsü şöyle:
“Türkiye mülteci hakkı tanırsak kalmalarını meşrulaştırırız diyordu. Ama zaten fiilen kalıyorlar, yollayamıyorsun. Mülteci statüsünün verilmesi lazım ki bu insanlar bu topraklarda en azından uzun süre kalacaklarının garantisini alsınlar ve ona göre yeni bir hayatı kendileri kursunlar. Yeni bir hayatı kurmak için ellerinde hukuken tanınmış haklarının olması lazım. Onları bilerek adım atacaklar, kendi geleceklerini planlayacaklar. Yoksa bu yardıma dayalı barınma sisteminde sen sadece devletin cebinden, yani vatandaştan çıkan paraları insani yardımlarla dağıtıyorsun. Bunun da sonu yok.”