Ertelenir mi ya da ertelenmeli mi tartışması süren 1 Kasım seçimlerinin sonucuna dönük kamuoyu şirketlerinden kıl payı tek başına iktidar veya koalisyon gibi farklı öngörüler var.. Bazı partilerin baraj altında kalabileceğine yönelik iddialar bile söz konusu.. O nedenle bu kez sandığa girecek tek bir oy her zamankinden daha kıymetli. Nitekim partiler de bunun farkında ve geliştirdikleri stratejilerle birbirlerinin tabanlarından oy çalma hesapları yapıyor. Ya da ittifak hamleleri ve listelere yapacakları aşılarla hedeflerine ulaşmayı amaçlıyor. Bu arada partilerin bir önceki seçime oranla oy dengesi açısından kritik iller, yani az farkla milletvekilliği kaptırdıkları yerlere dönük hem aday tercihi, hem de kampanya içeriği açısından nokta atışları da gündemde. Özetle partiler açısından tek bir oy uğruna milimetrik hesaplar yapılan ama hepsinin sonucunun da flu göründüğü bir dönemdeyiz...Ancak, bugünden 1 Kasım’ın sonucuna dönük nete yakın , üstelik matematiksel olarak desteklenen öngörüler de mevcut. Şöyle ki;
Seçimlere katılım oranı düştükçe ya da sandığa küskün sayısı artıkça birinci partinin oy oranı da çıkaracağı milletvekili sayısı da zıplıyor. Örneğin Cumhurbaşkanlığı seçiminde katılım düşük(yüzde 74), oy oranı yüksekti. Yani 7 Haziran’da yüzde 84 olan seçime katılım oranı 1 Kasım’da 76 -77’lere düşerse dengelerin ciddi oranda birinci parti lehine değişmesi kaçınılmaz. Bir başka deyişle partiye ya da adaya kızıp sandığa gitmediğinizde aslında birinci partiye oy vermiş oluyorsunuz. Çünkü bizim sistemimizde sandığa gitmeyerek protesto edeceğiniz hiçbir şey yok. Dahası sandığa küsmek, yani oy vermemek desteklediğiniz parti ya da idelolojiyi cezalandırmak anlamına geliyor...