Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Seçimlere birkaç ay kala Türkiye siyasetinde yeni oluşumlar dikkat çekiyor. Sadece bu ay içinde kurulan 4 taneyle birlikte, siyasi partilerimizin sayısı 90’ı geçti. Yenileri de yolda... Tamam çok seslilik demokrasinin gereği ve hem seçmen hem de siyasi arenadaki aktörler arasında kırgınlık, küskünlük, yeni arayışlar var ama, sadece “Biz de varız” deyip tabelayı asmak yetmiyor. Nitekim bugüne kadar yetmedi de. Örneğin; son seçimde 80’e yakın (o tarihte) partiden 25’i yarışa girebildi, aldıkları oy oranları da malum. O nedenle aslolan öncelikle seçime katılmaya hak kazanmak ve kitleleri ateşleyerek, parlamentoya girmek...
Şöyle ki; Siyasi Partiler Yasası’na göre; bir partinin seçime girebilme hakkını elde edebilmesi için Türkiye’nin yüzde 51’inde (41 ilde) örgütlenmesini (ilçe- belde teşkilatları dahil) tamamlamış ve seçim tarihinden 6 ay öncesinde genel kongresini yapmış olması gerekiyor. Bir başka seçenek ise parlamentoda grup kurmak. Bu da 20 milletvekili demek. Bu arada seçime girme hakkı olan bir başka partiyle birleşip şansını denemek gibi (Genç Parti örneği) dolambaçlı bir yol daha var...
Şimdi de bu tabloya bakarak, son kurulan bazı partiler ve kurulacakların seçeneklerini değerlendirelim. Emine Ülker Tarhan’ın Anadolu ve İdris Naim Şahin’in Milad (Millet ve Adalet)partileri kongrelerini duyurdular. Ancak bu konuda (zamanlama ve kurucular heyeti toplantısının genel kongre yerine geçemeyeceğine) yönelik itirazlar söz konusu. Onun için de seçime katılma konusundaki hesaplar ağırlıkla AKP’deki 3 dönem kuralına takılanlar ile CHP’deki kırgınlar ve dışlananlar üzerine kurulu. Yani iktidar ve muhalefette aday gösterilme şansını yitiren milletvekillerinin görüşlerine uygun yeni partilere gidip grup kurma beklentileri yüksek... akla yatkın ama zor... Geriye kalıyor başka partilerle birleşme ya da üçlü-beşli ittifak seçeneği. Ama orada da daha önceki seçimde alınan oyların aritmetiği ve yüzde 10’luk baraj gerçeği malum...Üstelik bugün itibariyle kitleleri heyecanlandıran, umutlandıran bir hareketlilik de söz konusu değil...
İşte bu durumda da insanın kafasına ister istemez “Bu işe soyunanlar görmüyor mu?” sorusu takılıyor. Bu sorunun yanıtını ise deneyimli eski politikacılar şöyle veriyor:
“Emrinizdeyiz,beyefendi, hanımefendi diye insanın ayaklarını yerden keserler. Ve siyasete kıyısından, köşesinden bulaşmış biri kaybedeceğini hiç düşünmez. Hep kazanacağını zanneder. Tıpkı kumar gibi...”

Haberin Devamı

Eski bakan da ‘iş cinayeti’ dedi

Haberin Devamı

Son 12 yıldaki iş kazalarında 14 binden fazla işçi yaşamını yitirdi. Ölümlerin en çok yaşandığı sektörlerin başında ise inşaat ve madencilik var. Ve bunların aşırı kar hırsı ve önemsenmeyen güvenlik tedbirlerinden kaynaklandığı,yani fıtrat olmadığı konusunda herkes hemfikir. O nedenle de bu ölümleri “iş cinayetleri” olarak tanımlıyor. Ancak ilgili bakanlar ve işverenler ise “kaza” olduğu konusunda ısrarcı. Bu noktada bir de “Müdahale ettiğin zaman 50 kişi devreye sokuluyor.” itirafı var ama, “onların kim oldukları” sorusunun yanıtı yok..Tabi bunun nedeni de açık: “Koltuk”... İşte bir dönem o koltukta oturan ve işçilerin güvenliğinden sorumlu olan 57. hükümetin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın sözleri: “Bunlar iş kazası değil, iş cinayetleri. Benim dönemimde de oldu ama o zaman sayı üçse bugün 33’e çıktı.. Şimdi iş güvenliği diye hazırlanan tasarıda öngörülenlerin 10-12 maddesi de zaten mevcut yasalarda var. Önemli olan uygulamak.Çünkü öyle bir sistem var ki, müdahale ettiğin zaman öneme göre işadamları, milletvekilleri, bakanlar devreye girer...”

Haberin Devamı

Kırmızı hat

* CHP’li yöneticiler o kadar kibirli olmasın halk bir gün öyle bir tepki gösterir ki barajda boğulup kalırlar..Bizim tepkimiz CHP’nin kurumsal yapısına değil onu iyi yönetemeyen, koltuklara yapışan ve dar yandaşlık yapan yöneticilere.
- Haydar Öztek