Tunca BENGİN
YASAL hakların kurumlar arası çelişkisi;
çifte standart, vurduyduymazlık, devlete olan
güveni sarsıyor.
Oysa; vatandaş derdine
çare arıyor. Sorunlarına çözüm istiyor. Bulamayınca da haklı olarak
isyan ediyor.
Toplumun değişik kesitlerinden gelen bu tepkilere örnekler vermek istiyorum.
Çifte standart
İlki; hükümetin yeni bir umut paketi açtığı
Doğu Anadolu Bölgesi'nden.
Ülkesini seven genç bir bayan öğretmen, imzasını taşıyan satırlar devam ediyor:
"Eksi 30 derecede karla kaplı bir Doğu Anadolu köyünden yazıyorum. Yıllarca büyük şehirde yaşamış ve bazı standartlara alışmış olmama rağmen
tayinim çıktığında düşünmeden yola koyuldum.
Tüm öğretmenler gibi
Emekli Sandığı iştirakçisiyim. Vefat eden
babam da öyle idi. Bugün benim durumumda olup da Bayındırlık, Vakıflar Müdürlüğü'nde çalışan arkadaşlarım yetim maaşı alabiliyorlar. Nedeni ise babalarıyla aynı kurumun iştirakçileri olmamaları. Bu durumda
SSK'ya bağlı kardeş yetim aylığı alırken, Emekli Sandığı'na bağlı olan yararlanamıyor.
Biz
tezek yakarak ısınmaya çalışıyoruz. Elektriğimiz yarım saat varsa iki saat kesik. Tuvalet, kaldığımız yerin 5 - 10 metre uzağında. Ancak haftada bir kez saçımızı yıkayabiliyoruz. En büyük korkumuzda
terör. Sevenlerimiz her aradığımızda
derin bir oh çekiyor. Kilometrelerce uzaklıktaki ailelerimize maddi yönden destek olabilmek için bu sıkıntılara katlanıyoruz."
Çevre Bakanı göreve
Sırada
doğa katliamı var.
Okurumuz,
S. Emre Çotuksöken, Çevre Bakanı
Fevzi Aytekin'e yaptığı çağrıda, şöyle diyor:
"Çanakkale'nin Mahmudiye beldesinde faaliyet gösteren, kısa adı
AKÇANSA olan Çanakkale Çimento Fabrikası büyük bir çevre kirliliğine yol açmaktadır.
Her ne kadar fabrika yetkilileri
filtre olduğunu iddia ediyorlarsa da beldedeki evlerin
bembeyaz damları onları yalanlıyor. Bacadan çıkan toz, duman vatandaşın sağlığını tehdit ediyor. Yörenin geçim kaynağı zeytincilik de ölüyor.
Kumburun beldesindeki boşaltım limanı da kirliliğin diğer boyutu. Denizin dibi dökülen çimento tozları nedeniyle bembeyaz oldu.
Suyun rengi değişti.
Fabrikanın yörede istihdam yarattığı kaçınılmaz bir gerçek, ama çevreyi koruma konusunda daha titiz olabilirler."
Çile yolları
Ve son örnek, yine
karayolları!..
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı öğretim üyelerinden
Doç. Dr. Erbil Dursun, Karayolları'nı
"cinayete teşebbüsle" suçluyor. Ödenek yokluğundan yakınan yetkililerin, saçma sapan yatırımlarla trilyonları sokağa attığını söylüyor.
Yürekten katıldığım görüşlerini özetliyorum:
"Otoyol çıkışları ve boğaz köprülerindeki
gişeler sinir krizi geçirtecek şekilde ağır işliyor. Bazı noktalarda sayıları yetersiz
(Gebze, Bolu çıkışı) veya yeterli de olsa büyük bölümü kapalı
(İstanbul gişeleri). Ben her gün İzmit - İstanbul arası yolculuk yapan biri olarak sıkıntı çekmekteyim. Bu gişelerde teknolojinin olanaklarından yararlanılamaz mı? Ödenek yok diyenlere yanıtım;
'bilet alınız uyarısını yapan' yeni sistem.
Hayati bir konu da
yol çizgileri. Normalde
fosforlu taşlarla donatılması gereken yolda çizgi hak getire. Boya pahalı olabilir ama insan hayatından daha mı değerli? Bu ne sorumsuzluktur, ne vicdansızlıktır!
Trafik işaret levhalarına gelince; maalesef bazı insanlar otoyollarda hız sınırı yok sanıyorlar. Çünkü onları uyaracak tek bir levha yok."
Şimdi soruyorum;
Gerçekten bunları çözmek
çok mu zor?
Yoksa, sadece
beceriksizlik mi?
Yazara E-Posta: tbengin@milliyet.com.tr