Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Tunca BENGİN

       Hizbullah - PKK - İran üçgeninin ikinci ayağı da kırıldı. Komşu (!) yalanlasa da teröristlerin ifadeleri ortada: 'İran'da eğitildik, para desteği aldık.' İran topraklarındaki PKK kampları, Hizbullah - İslami Hareket militanlarının kaldıkları villalar tek tek belli. PKK ile Hizbullah'ın kanlı - bıçaklı olduğu da (ilk dönemler hariç) hikaye. 1994'te İran aracı olmuş, anlaşmışlar. Kime karşı? Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'ne. Asılsın mı, tartışmaları süren Abdullah Öcalan, bunu açık seçik söylüyor... Apo, İmralı'daki ifadesinde şöyle diyor:
       "İran İstihbarat Servisi mensubu Sait ile Rusya üzerinden örgüte sağlanacak silah, Sam - 7 ve diğer lojistik desteklerin güvenli bir biçimde elimize geçmesi için anlaştık. Ayrıca Urumiye'de örgüte ait bir hastanenin kurulması ve yaralıların burada tedavi edilmesi anlaşmasına vardık. Buna karşın PKK Türkiye'de bulunan Hizbullah örgütünün faaliyet alanlarına müdahale etmeyecek ve silahlı çatışmaya son verecekti. Bu anlaşma halen yürürlükte olup İran örgütümüze barınma, silah, tedavi ve ülkesinde kamp kurma imkanı sağlamaktadır."
       PKK'nın Hizbullah'la muhabbeti bu kadarla bitmiyor. İran'ın PKK yerine Hizbullah'ı düşündüğünü belirten Apo, bülbül gibi anlatıyor:
       "KDP'nin İran'la ilişkileri çok iyiydi. Üst düzeyde görüşmeler yapıyorlardı. Hizbullah konusunda PKK ile çatışmalarını eleştiriyorlardı. 1994'e kadar bizim Türkiye'de yaşadığımız gerilemenin ardından İran'ın Hizbullah'ı PKK'ya alternatif geliştirme çabası vardı. Bir nevi bizim yerimize göz koymaları vardı."
       Hani Türkiye'deki Hizbullah ile Lübnan'daki arasında bağlantı yoktu? İran, Türk Hizbullah'ı nedir bilmiyordu? İstanbul'daki operasyonun önemi iyice ortaya çıkıyor. Canilerin başı ezilmese, büyük bela kapıda. Apo'nun ağzından devam ediyoruz:
       "Hizbullah'ı İran destekliyor. 1994'te İttilaat mensubu Sait ile görüştük. Hizbullah'ı bizim üzerimize göndermemelerini söyledik. Bize karşı değil Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelmelerini istedim. Bu mesajı Sait ile İran'a gönderdim. Uyarılarım etkili olmuş. Uyarılarımızın yanı sıra bizim de faaliyetlerimizin etkisi oldu. Hizbullah ile aramızda büyük çatışmalar oldu. Türkiye'de Hizbullah ile çatışırken Lübnan'daki Hizbullah ile irtibat kurarak 'Dost örgüt olarak söyleyin bizim üstümüze gelmesinler' dedim. Sanırım bu da etkili oldu."
       Gelelim İslami Hareket'e; Çetin Emeç'in katil zanlıları İrfan Çağrıcı, Tamer Aslan'ın eli - kolu bağlı insanları işkenceyle öldüren Hizbullahçılardan farkları var mı? Üstelik İrfan Çağrıcı, Hizbullah'ın İstanbul örgütlenmesinde de yer almış. Bunları ifadesinde tek tek anlatıyor. Örgüt elemanlarının İran'da eğitildiklerini, lüks villalarda ağırlandıklarını, para ve silah desteği aldıklarını sıralıyor.
       Ya; İlimci - Menzilci kavgası. Gözünü kırpmadan en yakın arkadaşını katleden ayrılık; hedefe yönelik zamanlamadan mı, yoksa yurtdışından gelen paraların paylaşımından mı kaynaklanıyor?
       Özetle; adı ister Hizbullah, ister İslami Hareket olsun ya da PKK. Yok aslında birbirlerinden farkları.

Silahlara kamuflaj

       Hizbullah uzun süre gizlenmeyi başardı. Bunda, eylemlerde kullanılan silahların bulunamaması da büyük etken. Özellikle Güneydoğu'daki eylemlerde kullanılan 'Takarov - Makarov' tipi silahlar da polisi yanılttı. Nasıl başarıyorlardı? Diyarbakır DGM Cumhuriyet Savcılığı'nca hazırlanan iddianamede şöyle deniliyor:
       "Silahlar tetikçilere salt o eylemler için geçici olarak teslim ediliyor, sonrasında askeri kanat sorumlusu tarafından geri alınıyordu. Ki; aynı silah farklı eylemlerde farklı kişiler tarafından kullanılıyordu. Her eylemden sonra silahların iğneleri eğeleniyor, aynı tip ve model iki silahın namlusuyla ana mekanizması değiştiriliyor, belli süre kullanılan silahlar da bölge dışına çıkarılıyordu. Böylece de aynı silahın hangi eylemlerde kullanıldığı tespitini güçleştiriyordu."



Yazara E-Posta: tbengin@milliyet.com.tr