Yaman Törüner

Yaman Törüner

yaman.toruner@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İlginç bir hafta yaşadık. Merkez Bankası Para Politikası Kurulu faiz oranlarını değiştirmezken, bankalararası piyasada faizlerin yüzde 7.75 yerine yüzde 9 civarında oluşmasına müsaade edeceğini açıkladı. Bu, yüzde 1.25 civarında bir faiz artırımı anlamına geliyordu. Öte yandan, Merkez Bankası bankalarla yaptığı işlemlerle ilgili tüm faizleri sabit tuttuğu için, Sayın Başbakan’dan alkış aldı. Ekonomiden sorumlu Bakanın söylemi, “Merkez Bankası bağımsızdır; herkesin fikrini alır, sonra bildiğini yapar” biçiminde olsa da Merkez Bankası üzerinde faizlerin arttırılmaması yönünde bir baskı olduğu aşikardı.
Örtülü bir faiz arttırımı olmasına rağmen, tedbir yeterli görülmeyince, 23 Ocak günü Türk Lirası ciddi bir biçimde değer kaybetmeye başladı. Bunun üzerine, Merkez Bankası Ocak 2012’den beri ilk kez piyasalara doğrudan müdahale ederek 4 milyar dolar civarında döviz sattı. Buna rağmen dövizin ateşi düşürülemeyince, 24 Ocak günü hiçbir müdahalede bulunulmayarak, döviz fiyatı serbest dalgalanmaya bırakıldı ve dolar kuru 2.32’yi gördü; serbest piyasada kur, 2.35’i buldu. Bankalar, Merkez Bankası’ndan aldıkları Türk Liraları ile dövize talep yaratmaya başlamışlardı. Çünkü, Merkez Bankası bankalara Açık Piyasa İşlemleri aracılığıyla 37 milyar TL vermiş bulunuyordu.
Döviz fiatının artışı ve artışın devam etmesi bir belirsizlik ortamı oluşturunca, şirket ve kişiler döviz tutmaya yöneldi. Sonuçta, bankalarda döviz tevdiat hesabı artarken; Türk ekonomisi, en istenmeyen durum sayılan “dolarizasyon” eğilimine girmiş oldu.

Döviz rezervini eritme fırsatı
“1 ABD Doları = 2.32 TL” seviyesi Merkez Bankası için kurun olması gereken seviyesinden yüksek bir seviye ise Merkez Bankası bu seviyeden talepleri karşılayacağını bildirir ve elindeki dövizlerin gerekirse tamamını satabilirdi. Bu durumda piyasa, 2.32 seviyesinin hakikaten gerçek bir seviye olduğuna inanırdı. Ama, Merkez Bankası, döviz satışını durdurarak, bu seviyenin yeterli olmadığına inandığını da göstermiş oldu.
Merkez Bankası elindeki dövizin tamamını satabilir; çünkü, olması gereken seviyenin üstündeki bir fiyattan satılan her döviz, Merkez Bankası’na bir süre sonra daha düşük bir fiyatla geri dönecektir. Daha da ileri gidilerek, merkez bankalarının gereğinden fazla döviz tutmasının, ülke için bir fayda sağlamayacağını söyleyebiliriz.
Geçen hafta, Merkez Bankası’nın döviz rezervini iyi bir fiyattan eritmesi için zor ele geçecek bir fırsattı. Ancak, Merkez Bankası bu fırsatı kullanamadı.

Zamlar seçimden sonra geliyor
Ekonomiden sorumlu Bakan ve Maliye Bakanı, seçim heyecanının bitmesini takiben, nisan ayı başından itibaren yeni ekonomik tedbirler alınacağını açıkladı. Enerji Bakanı da doğalgaz ve elektrik zamlarının nisan ayına ertelendiği müjdesini vermişti. Bu zamansız açıklamalara ek olarak, Merkez Bankası da işlerin iyiye gitmediği yönünde Hükümete bir mektup yazacağını açıklayınca, içinde bulunduğumuz dönemde bütün ekonomik verilerin bozulacağı izlenimi yaratıldı. Bu ortam da dövizi “sığınılacak bir liman”” olarak görenleri döviz tutmaya yöneltti.
Olan bitenin devamı ve yapılması gerekenler yarınki yazımın konusu olacak.